Türkiye Büyük Millet Meclisi, 8 Ekim Salı günü “İsrail Tehdidi”ni görüşecek. Kapalı oturumda Dışişleri Bakanı ve Milli Savunma Bakanı, Meclis’i bilgilendirecek.
“Tehdit”, 1 Ekim’de Erdoğan tarafından gündeme getirildi. Cumhurbaşkanı, Meclis’i açış konuşmasında Türkiye’nin Suriye sınırının Lübnan’a 170 kilometre mesafede olduğunu, yani işgalin çok yakında olduğunu hatırlattı. “İsrail yönetiminin Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer, bizim vatan topraklarımız olacaktır. Hitler özentisi Netanyahu hükümeti, Anadolu’yu da içine alan bir ütopya peşinde koşuyor” dedi. İsrail saldırganlığı karşısında, çatışma değil, uzlaşma çağrısı yaptı. Bunun üzerine ana muhalefet partisi CHP, bahsedilen tehdide dair meclise bilgi verilmesini istedi.
Dünyada otokratların iktidar taktiğini ve son 20 yılda Erdoğan’ın yönetme tarzını bilenler için tanıdık bir senaryo bu: “Suni düşman yarat, halkı korkut, muhalefeti sindir, ‘milli birlik ihtiyacı’ görüntüsü altında eleştirileri sustur. Ekonomik krizin dayanılmaz hale geldiği, muhalefetin yerel seçimi kazanıp kamuoyu yoklamalarında önde gittiği noktada, Erdoğan bu senaryoyu devreye soktu. Tabandaki çözülmeyi, muhalefetteki yükselişi durdurmaya artık polisiye tedbirler, baskı siyaseti yetmiyor; açlıkla karşı karşıya olan halkı, yoksulluğa razı etmesi, güven tazelemesi gerekiyor. Bunu ancak muhalefetin de katılacağı bir birlik havası içinde yapabileceğini düşünüyor. Yakında “demokratik açılım” görüntüsü altında bazı tavizler vermesi bile beklenebilir.
Peki, halkı inandırabilir mi? Daha geçen hafta Azerbaycan’daki silah fuarına Erdoğan’ın damadının savunma şirketi BAYKAR, İsrail devletine ait IAI şirketiyle birlikte sponsor olmuşken,
bu tehdit söylemine inanan çıkar mı? Bunu biraz da muhalefetin tavrı belirleyecek: Bakalım “Milli birlik” tuzağına düşüp Erdoğan’ın kampanyasına destek mi olacaklar, yoksa bahsedilen tehdidin bir korkutma taktiği olduğunu mu ilan edecekler.
|