Özgürlük için bağış yap.
← geri

Ayşe Hür'le Tarihin Öteki Yüzü

Ayşe Hür, Tarihin Öteki Yüzü programıyla, her hafta gündemdeki bir olayı, siyasal tarih ışığında ele alıyor.

1896 Osmanlı Bankası Baskını

Taşnak eylemcileri 26 Ağustos 1896 günü İstanbul’da Osmanlı Bankası’na bir baskın düzenlediler. Olaylar ufak tefek aksiliklere rağmen eylemcilerin planladığı gibi başladı ama Ermeni toplumu açısından kötü bitti.

► Dinle correctiv.org 2025

Osmanlı'da "İğneli Fıçı" İftiraları

Batı literatüründe adıyla “Kan iftirası”, Osmanlı literatüründeki adıyla “İğneli Fıçı” hikayeleri Yahudilerin çocukların kanlarını dini ayinlerde ve bayramlarda kullandıkları yönündeki iftira ve suçlamalardır. Hıristiyan antisemitizminin en meşhur unsurlarından biri olan bu iftiralar Antik dönemden yakın tarihlere kadar Avrupa'da Yahudilere karşı yapılan zulümlere dayanak yapılmıştır. Peki Osmanlı ülkesinde durum nasıldı? Osmanlı Yahudileri bu iftiradan kurtulabilmişler miydi?

► Dinle correctiv.org 2025

Mustafa Kemal’in “Efsunlu” Saati Nerede?

Çanakkale Savaşı'nın efsanelerinden biri de 10 Ağustos 1915 günü saat 06.05’te Conkbayırı’ndaki muharebe sırasında bir şarapnel parçasının Mustafa Kemal’in ceketinin sağ üst cebindeki yani göğsünün hizasındaki saate çarpması, saat parça parça olduğu halde Mustafa Kemal'in ölümden dönmesine dairdir. Üstelik Mustafa Kemal “duyulursa askerin morali bozulur” diye bu olayı kimseye söylememiştir. Olaydan 6 saat kadar sonra bu hasarlı saati Çanakkale Savaşı’nın Kumandanı Alman Mareşali Liman von Sanders’e hatıra olarak vermiş, Sanders de kendisine aile yadigarı kendi saatini vermiştir. Bu iddialar doğru mudur, doğruysa bu tarihi saatler nerededir?

► Dinle correctiv.org 2025

ABD Hangi Lozan’ı İmzalamadı (mı)?

Müttefikler tarafından Lozan Konferansı’na davet edildiğinde ABD, Müttefiklere verdiği 30 Ekim 1922 tarihli muhtırada, Osmanlı Devleti ile savaş halinde olmadığından ve Lozan Konferansı da, Müttefikler, Türkiye ve Yunanistan arasındaki savaş halini sona erdirme amacını güttüğünden, Amerika’nın, “siyasî ve mülkî düzenlemelerin sorumluluğunu üzerine almayı istemediğini, ancak bunun ABD’nin kendi çıkarlarını gözetmeyeceği anlamına gelmediğini, dolayısıyla Konferans’a “gözlemci” olarak katılacağı bildirilmekteydi. Dolayısıyla ABD 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması’na imza koymadı, ama 6 Ağustos 1923 tarihinde Türkiye ile ayrı bir anlaşma imzaladı. Lozan’da imzalandığı için ilkiyle karıştırılan bu anlaşmanın ABD Senatosu’nda onaylanması ise hiç kolay olmadı.

► Dinle correctiv.org 2025

100 Yıl Önce “Öteki” Kürtler

1918'de Cihan Harbi'nin Osmanlı İmparatorluğu ve müttefiklerinin yenilgisiyle bitmesinden sonra, Büyük Devletler sadece Osmanlı İmparatorluğu'nun değil, büyük bir kısmı onun parçası olan Kürdistan coğrafyasının kaderini de belirlemeye çalıştılar. Daha önce Kürtlerin Bakur dediği (Kuzey-Türkiye) parçasındaki toplumsal ve siyasal gelişmeleri ele almıştık. Bu sefer de Başur (Güney-Irak), Rojhilat (Doğu-İran) ve Rojava (Batı-Suriye) ve Kurdistane Sor (Kızıl Kürdistan-SSCB) topraklarında yaşayan Kürtler ne istiyorlardı, tavırları ne oldu, ona bakalım.

► Dinle correctiv.org 2025

100. Yılında Lozan Barış Antlaşması

4-11 Ekim 1922 tarihleri arasında Mudanya’da mütareke görüşmeleri sürerken, İtilaf Devletleri Sultan Vahdeddin’e müracaat ederek İstanbul Hükümeti’nin de Lozan’da yapılacak barış görüşmelerine bir heyet göndermesini istemişti. İtilaf Devletleri’nin Türk tarafındaki çift başlılıktan yararlanmak istedikleri anlaşılıyordu ama Mustafa Kemal’in buna tepkisi çok sert ve akıllıca oldu. İki başlılığı ortadan kaldırmak gerekçesiyle 2 Kasım 1922 gecesi Saltanat ilga edildikten hemen sonra Lozan'a gönderilecek Murahhaslar (Delegeler) Heyeti seçimlerine geçildi. Heyetin başkanlığı için Heyet-i Vekile (Bakanlar Kurulu) Reisi Rauf Bey başta olmak üzere Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey, sabık Dahiliye Vekili Fethi Bey ve hatta Kâzım Karabekir Paşa gibi Millî Mücadele'nin ağır topları beklenti içine girmişlerdi. Özellikle Rauf Bey, Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu getiren 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi'ni imzalamış olmanın ezikliğiyle, o kötü hatırayı bir zaferle silmek arzusu içindeydi. Ancak Mustafa Kemal'in Lozan için uygun gördüğü isim Mudanya Mütarekesi’nin başarılı görüşmecisi, her daim kendisine sadık Garp Cephesi Kumandanı İsmet Bey idi.

► Dinle correctiv.org 2025

Resneli Niyazi Bey ve Geyiğinin “Öteki” Hikayesi

II. Abdülhamit'i tahttan indirmek için yürüttükleri faaliyetin son aşamasında terörle hem devlet ricalini hem de halkı sindiren İttihatçıların beklediği fırsat 9-12 Haziran 1908 tarihlerinde Britanya Kralı VII. Edward ile Rus Çarı II. Nikola’nın Reval’de (bugün Estonya’nın başkenti Tallinn) bir araya gelmesi oldu. Reval’de Osmanlı İmparatorluğu’nun “taksimine karar verildiği” şayiaları yayılarak ortam gerilmiş, cemiyetin fedaileri, 1908 Haziran’ından itibaren Balkanlarda tam bir terör estirmişlerdi. 11 Haziran 1908 günü Selanik Merkez Kumandanı Yarbay Nâzım Bey (ki Enver Bey'in kız kardeşi Hasene'yle evliydi), Saray'a bildirmek üzere İttihatçıların adının bulunduğu 397 kişilik tevkif listesi hazırladığı gerekçesiyle, İstanbul-Akaretler'deki evinde vuruldu ancak öldürülemedi. Ardından 3 Temmuz 1908 sabahı şafakla birlikte, Kolağası Resneli Niyazi Bey, 200 kişiyle dağa çıktı. Onu Binbaşı Enver Bey’in ve Binbaşı Eyüp Sabri’nin taburları takip etti. İttihatçıların ünlü tetikçisi Yakup Cemil de Enver Bey’in yanındaydı. Bundan sonra suikastler birbirini takip etti.

► Dinle correctiv.org 2025

Kimyager Nureddin Münşi Bey ve Krematoryum Tartışmaları

Ölü bedeni yakmaya "kremasyon", bu eylemin yapıldığı mekanlara "krematoryum" deniliyor. Kremasyonun tarihi çok eskilere gidiyor. Avrupa'da MÖ 3 binli yıllarda ortaya çıkmış ama MÖ 600'lü yıllarda Yunan medeniyetinde, onu takiben Roma İmparatorluğu'nda itibarlı insanların başvurduğu bir yöntem olmuş. Hristiyanlığın doğuşuyla tekrar gömme adetine dönülmüş. Orta Asya'daki toplumlarda ise MÖ 3 binli yıllarda cesetlerinin toprağa gömüldüğünü, MÖ 2 binli yıllarda cesetlerin yakılmaya başladığını ve bu tarihten Göktürklerin sonuna (MS 542) yılına kadar bu geleneğin devam ettiğini biliyoruz.

► Dinle correctiv.org 2025

Atatürk Zamanında Dini Bayramlar

Divan-ı Lügat’it Türk adlı eserin yazarı Kaşgarlı Mahmud’a göre (ö.1105), ‘bayram’ kelimesi ‘Farsça ‘bezrem/bezram’ kelimesinden gelir. Bezrem, ‘yiyip içme, konuşup eğlenme meclisi’ anlamına gelen ‘bezm’ ile ‘hoş ve sevinçli’ anlamı taşıyan ‘ram’ kelimesinin birleşmesinden oluşur. Kelime zamanla bazı seslerini kaybederek ‘bayram’a dönüşmüştür. Arapçada ise bayram kelimesinin karşılığı ‘i(y)d’dir ki ‘tekrar dönmek’ anlamına gelen ‘ivd’ kökünden gelmektedir. İbnü’l-Arabi gibi lügatçiler ‘bayramın her yıl kutlanması’ ile ‘dönmek’ fiili arasında bir ilinti kurarlar.

► Dinle correctiv.org 2025

Cumhuriyet’in Borçlanma Tarihi ve IMF ile İlişkiler

Yahya Tezel’e göre 1914 yılı başında nominal değeri 157 milyon sterlin olan Osmanlı dış borç tahvillerinin yüzde 48’i Fransız, %19’u Alman ve %13’ü İngilizlerin elindeydi. 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması uyarınca Osmanlı borçlarının yüzde 67’sinin yani 107,5 milyon altın Osmanlı lirasının Türkiye tarafından ödenmesi kararlaştırılmıştı. Ödeme işlerini de Düyun-u Umumiye İdaresi yönetecekti. Bu karar, 1 Aralık 1928 tarihli TBMM oturumunda oylandı ve kabul edildi. Buna göre Türkiye 1929 yılından başlayarak ilk yedi yıl, yılda 2 milyon altın lira ödeyecek, 1936 yılından itibaren taksitler artacak ve 1952 yılında 3,4 milyon altın lirayı bulacaktı.

► Dinle correctiv.org 2025

Siyasi Mühendislik Projesi Olarak Kırşehir, Adıyaman ve Abana Vak’aları

İktidarın bilmem kaçıncı kez “100. yıla 100 il” vaadi aklıma DP döneminin ünlü operasyonlarını aklıma getirdi. Bunlardan ilki Kırşehir’in ilçe yapılarak Nevşehir’e bağlanması, diğeri, Malatya’nın bölünüp ondan Adıyaman ilinin çıkarılması nihayet Abana ilçesinin köy yapılarak, ilçe merkezinin adı Bozkurt olarak değiştirilen Pazaryeri köyüne aktarılması. İlkinin gerekçesini anlamak için İlkinin hikayesini anlamak için 1946-1973 arasının ünlü politikacısı Osman Bölükbaşı’yı tanımanız gerekir.

► Dinle correctiv.org 2025

“Kimimiz on beşlik, kimimiz kürek!” | Mahbesten hapishaneye

Tanzimat’a (1839) kadar, aynen Avrupa’da olduğu gibi deri yüzmek, toprağa gömmek, çengele asmak, testislerini koparmak ve yedirmek, vücuda yara açıp yaraya tuz basmak, farelere kemirtmek, mil çekmek, organ kesmek, çengele asmak gibi birbirinden azap verici cezaları uygulayan Osmanlı Devleti’nde ‘hapsetmek’ denildiğinde kastedilen, herhangi bir suçla itham edilen kişinin, yargılama süreci boyunca gözetim altına alınmasıydı. Yargılama süresi kısa olduğundan hapislik de kısa sürerdi.

► Dinle correctiv.org 2025

“Kudüs Fatihi”, “Kürt Komutan” Selahaddin Eyyübi

Batı’da Bizanslılar ve Ermenilerle, doğuda Perslerle, güneyde Araplarla yaşam alanı için mücadele eden Kürtlerin, bu dört gücün üstüne bir de Avrupalılarla tanışması Malazgirt’ten yaklaşık bir asır sonra başlayan Haçlı Seferleri ile olmuştu. Haçlı Seferleri, Papa II. Urbanus’un 27 Kasım 1095’te toplanan Clermont Konsili’nde Kutsal Toprakları kurtarmak için yaptığı çağrı ile başlamış, Birinci Haçlı Seferi sırasında, 15 Temmuz 1099 günü Haçlı ordularının eline geçen Kudüs’ü geri alma şerefi ancak 88 yıl sonra, Musul Atabeyi Nureddin Zengi'nin Kürt komutanlarından Şirkuh’un yeğeni Selahaddin Eyyübi’ye nasip olacaktı.

► Dinle correctiv.org 2025

1871 Paris Komünü

Biraz geriden başlayayım. 19 Temmuz 1870’de Fransa İmparatoru III. Napolyon, Prusya’ya savaş açmış, savaş hiç de Napolyon’un hayal ettiği gibi gelişmemişti. 2 Eylül 1870’te Napolyon’un ordularının Sedan’da yenilmesinden ve Napolyon'un esir düşmesinden iki gün sonra, Alman orduları Paris’e doğru yürürken, 4 Eylül 1870 Paris Belediye Binası’nın (Hotel de Ville) önünde Cumhuriyet ilan edildi ve Ulusal Savunma Hükümeti kuruldu. Başına da General Louis Jules Troucheau getirildi. Böylece fiilen Üçüncü Cumhuriyet başlamış oldu. O sırada henüz şehzade olan II. Abdülhamit’in, savaşı Prusya'nın kazanacağına dair 100 sterlin’e bahse girdiği söylenir.Bu günlerde, Parisliler için bile hayat çok zordu, yabancılar için iki kat zordu. Böylece 1867'den beri Paris'te sürgünde olan Yeni Osmanlıların liderlerinden Namık Kemal Viyana’ya gitti. Ziya Paşa Brüksel’e geçti. Ama Mehmed, Reşat ve Nuri beyler Paris’te kalmayı tercih ettiler.

► Dinle correctiv.org 2025

Milli Mücadele Yıllarında İstihbarat Savaşları

Ankara’nın ilk istihbarat örgütü 23 Eylül 1920’de kurulan Hamza Grubu’ydu. TBMM Hükümeti ile Hamza Grubu arasındaki haberleşmede kullanılan şifre anahtarı İngilizlerin eline geçince grup 15 Aralık 1920’de ad değiştirdi. Sırasıyla Mücahid Grubu, Muharib Grubu, Felah Grubu diye adlandırıldı ama istihbarat faaliyeti esas olarak, Teşkilat-ı Mahsusa’nın son başkanı Hüsamettin Ertürk ve Fevzi (Çakmak) Paşa tarafından kurulan Müdafaa-i Milliye adlı askeri gruplarca yürütüldü. Karşı casusluk faaliyetleri ise esas olarak İngilizlerin Black (Kara) Jumbo teşkilatı tarafından yürütüldü.

► Dinle correctiv.org 2025

Osmanlı’dan Günümüze Marşlar

Mahmud Ragıp Kösemihal, “Türkiye-Avrupa Musiki Münasebetleri” adlı eserinde şöyle der: “Eski Çin kaynaklarının yazdığına göre milattan iki asır öncelerine kadar gerçi Çinliler muharebede musiki kullanırlardı. Fakat Türkistanlıların harp çalgıları daha çeşitli idi. Milattan önceki 115 ila 138 yıllarında Fergana’ya ve belki de Baktriyan’a kadar gelen Çin General ve siyasetçisi Şan-Kiyen dönüşte Türkistan asker çalgılarını da Çin’e götürdü. Bunlar Tatar Borusu, ağaç kabuğundan yapılıp üzerinde parmak delikleri bulunan ve ileri ağzı deveboynu gibi eğri başka bir Tatar üfleme çalgısı ve çift düdüklü bir ağız sazından ibareti. Ses veren ağzı deve boyun gibi eğri, üstünde perde delikleri bulunan ve Houkya dedikleri Tatar korneti Moğol orkestrasında da kullanılıyordu.” Bu "orkestradan" Batı tarzı bandoya, "bazı sesler çıkarmaktan" "marşlar" bestelemeye giden yolu anlatacağım bu programda.

► Dinle correctiv.org 2025

1950’den Günümüze CB Seçimleri-II: Korutürk, Evren, Özal, Demirel, Sezer ve Gül Nasıl Seçildi?

1973 baharında Sunay’ın görev süresi biterken Ağustos 1972’de Genelkurmay Başkanı olan Faruk Gürler, cumhurbaşkanı olma umuduyla görevinden istifa etmiş ve Senato’ya girmişti Ancak ordunun siyasi partileri ikna turları sonuç vermedi. Askerlerin tehdit ve markajı altında seçimlere geçildi. Oylar Gürler ile AP’nin asker kökenli adayı Tekin Arıburun ve Demokratik Parti (DP) adayı Ferruh Bozbeyli arasında bölündü, defalarca oylama yapıldı ama üç aday da seçilemedi. Dolayısıyla yeni bir kriz kapıdaydı...

► Dinle correctiv.org 2025

1950’den Günümüze CB Seçimleri-I Celal Bayar, Cemal Gürsel ve Cevdet Sunay Nasıl Seçildi?

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yönünü Batı’ya çeviren Türkiye’nin bu dönemdeki ilk muhalif partisi, 18 Temmuz 1945’te kurulan Milli Kalkınma Partisi (MKP) oldu. Bunu 7 Ocak 1946’da kurulan Demokrat Parti DP) izledi. 14 Mayıs 1950 seçimlerinde DP’nin büyük çoğunlukla iktidara gelmesinden sonraki en önemli konu yeni cumhurbaşkanının seçilmesiydi. DP’nin cumhurbaşkanı “her daim İttihatçı” bir "sivil", Celal Bayar oldu. Onu 27 Mayıs 1960 darbecilerinin lideri "Aga" Cemal Gürsel izledi. Gürsel’i ise “idare-i maslahatçı” bir asker, Cevdet Sunay izleyecekti.

► Dinle correctiv.org 2025

1915 Ermeni Soykırımı’nda Alman Sorumluluğu

1763’te Resmi Efendi’nin Berlin’e elçi olarak gitmesiyle başlayan Osmanlı-Alman dostluğu 1793 yılından itibaren Osmanlı ülkesine gelen Prusyalı askerlerle güçlenmeye başlamış; 1889 ve 1898'de Alman Kayzeri II. Wilhelm’in İstanbul’da Sultan II. Abdülhamid’i ziyaretleri ile perçinlenmiş, nihayet 1914-1918 Cihan Harbi’nde silah arkadaşlığına dönüşmüştü. Harp yıllarının en trajik olayı ise, İTC liderliğinin İmparatorluğun Ermeni tebaası için hazırladıkları korkunç plan uyarınca, 24 Nisan 1915 günü İstanbul’daki Ermeni cemaatinin önde gelenlerini Çankırı ve Ayaş’a sürgün etmeleriyle başlayan, katliamlarla devam eden, nihayet soykırım halini alan "tehcir" idi. Bu kanlı süreçte Almanların tavrı, suçları ve sorumluluğu neydi?

► Dinle correctiv.org 2025

31 Mart İhtilal-i Askeriyesi

1908 coşkusu hâlâ sürerken tarihe “31 Mart Vak’ası” veya “31 Mart Olayı” olarak geçen ayaklanma patlak verdi. Olay, bugün kullandığımız Miladi takvime göre 13 Nisan 1909 günü yaşanmıştı ama o tarihte kullanılan Rumi takvime göre 31 Mart 1325 günü meydana geldiği için böyle adlandırılmıştı. Ana karakteri itibariyle Osmanlı tarihinde sıkça görülen, “Patrona Halil”, “Kabakçı Mustafa” benzeri Yeniçeri ayaklanmaları geleneği içinde yer alan ve “alaylı” askerlerin “mektepli” askerlere yönelik bir gövde gösterisi olan olayın arka planı çok karmaşıktı...

► Dinle correctiv.org 2025

Laik(!) Cumhuriyet’in Gayrimüslimsiz Meclisi

Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk meclisi 31 Mart 1877’de açılmış, 14 Şubat 1878’de kapanmıştı. Bu kısa ömürlü meclisin ilk döneminde 69’u Müslüman 46’ı Müslüman olmayan 115 üyesi vardı. 30 yıl aradan sonra 17 Aralık 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’da 67 Müslüman, 43 gayrimüslim mebus yer aldı. Kısacası Osmanlı İmparatorluğu’nun çok kültürlü yapısını tam anlamıyla yansıtmasa da gayet çoğulcu bir meclis oluşmuştu. Fakat, 23 Nisan 1920- 15 Nisan 1923 arasındaki Birinci Meclis’te tek gayrimüslim mebus yoktu! Bu durum dört gayrimüslimin vekil seçildiği 1935’e kadar sürdü. Ancak, o tarihten sonra da meclislerimizde gayrimüslim temsili hep “eser miktarda” oldu.

► Dinle correctiv.org 2025

III. Bölüm: İşgal Altında 1919 Seçimleri ve Osmanlı’nın Son Meclisi

Osmanlı döneminin son genel seçimi Aralık 1919’da, ülkenin bir kısmı fiilen işgal edildiği için ancak 15 vilayet, 35 mülhak liva ve 16 müstakil livada yapılabildi. Seçim yapılamayan önemli merkezler Mondros Mütarekesi’nden sonra işgal edilen Musul, Beyrut, Suriye ve Halep gibi vilayetler, Kars, Ardahan, Batum sancaklarıydı. İşgal Güçleri İzmir, Adana, Urfa ve Antep'de seçimlere önce izin vermiş sonra yasaklamıştı. İşgal Güçlerinin karargâhının olduğu İstanbul'da ise seçimler serbestçe yapılmıştı.

► Dinle correctiv.org 2025

Seçimler ve Müzikli Propaganda

Tarih ve Toplum dergisinin Ocak 1991’de yayımlanan 85. Sayısındaki Robert Anhegger-Cemal Ünlü imzalı makaleye göre Türkiye’de taş plaklı seçim propagandasının ilk örneği Meddah Sururi’nin “Mahalle kahvesinde mebus intihabı” adlı kaydı olabilir. 78’lik bu kaydın tarihi tespit edilememiş ama benzer içerik Memduh Şevket Esendal’ın 1920-1923 tarihleri arasında yazıldığı sanılan "Mebus olursa" adlı öyküsünde yer aldığı için kaydın da bu döneme veya daha öncesine ait olması mümkünmüş. Taş plakların seçimlerde kullanılması ise bu konunun uzmanı Tarih Vakfı Başkanı Prof. Mehmet Ö. Alkan’a göre 1939 veya 1943 yılında olmalı. O yıllardaki seçimlerde CHP genel merkezinin taş plaklar hazırlatarak taşraya gönderip belediye hoparlöründe çaldırarak halka dinlettiğini biliniyormuş. 14 Mayıs 1950’de CHP’den doğan DP’nin "Yeter Söz Milletindir!" şiarıyla ezici farkla tek başına iktidar olmasıyla siyasal iletişimde müzik kullanımı artmış. Ancak bunlar DP Marşı ve Adnan Menderes’in miting konuşmalarını içeren plaklar olmuş.

► Dinle correctiv.org 2025

Cumhuriyet’in Antisemitizm Karnesi

Genel kanı, kabaca “Yahudi ırkından olanlara duyulan fanatik nefret ve düşmanlık” diye tanımlayabileceğimiz antisemitizmin, Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Türkiye’de hiçbir zaman olmadığı yolundadır. “Bir şeyler” olduğunu kabul edenler ise “münferit (tekil) olaylar” deyip geçerler. Hâlbuki, durum hiç de böyle değildir.

► Dinle correctiv.org 2025

İttihatçıların "Propaganda Savaşları”

Osmanlı İmparatorluğu'nun en has müttefiki olan Almanlar, Cihan Harbi sırasında İTC yönetimine sadece mali ve askeri alanda destek vermemiş, aynı zamanda modern propaganda tekniklerini de öğretmişti. 11 Kasım 1914’te Osmanlı İmparatorluğu, Büyük Britanya, Fransa ve müttefiklerine savaş ilan ettikten hemen sonra Almanlar ilerde "Kayzer II. Wilhelm'in Casusu" diye ünlenecek olan arkeolog Max Freiherr von Oppenheim’ın başkanlığında Doğu İstihbarat Servisi’ni (Nachrichtenstelle für den Orient) kurmuşlardı. Alman Genelkurmayı tarafından desteklenen büro bir düzine yabancı akademisyen, memur ve yerli uzmandan oluşuyordu. Büro İstanbul’da Der Osmanische Lloyd adlı bir de gazete yayımlıyordu. Bu büro ile birlikte İttihatçılar Cihan Harbi'ne daha hazırlıklı gireceklerine inanıyorlardı.

► Dinle correctiv.org 2025

Metafor ve tarihsel gerçeklik olarak Amazonlar

Antik dönemden günümüze ulaşmış en etkileyici kadın imgelerinden biri hiç kuşkusuz Amazonlardır. Sadece Yunan ve Roma değil, Anadolu mitolojisinin de parçası olan bu “tek göğüslü” korkusuz ve vahşi kadın savaşçıların, uçsuz bucaksız steplerde, ellerinde mızrakları, omuzlarında ok ve yayları ile erkeklerden oluşmuş ordulara korkusuzca karşı koymalarına ilişkin anlatılar 2900 yıldır canlılığını ve çekiciliğini korur.

► Dinle correctiv.org 2025

Salib-i Ahmer ve Hilal-i Ahmer’in “Öteki Yüzü”

“Kızıl Haç” fikri İtalyan ulusal birliği sürecinde, Fransa ve Sardunya-Piemonte Krallığı ittifakı ile Avusturya-Macaristan orduları arasında 24 Haziran 1859 günü yaşanan Solfarino Savaşı sırasında ortaya çıktı. İş seyahati dolayısıyla bulunduğu Castiglione tepesinden savaşı meydanını izleyen İsviçreli iş insanı Henry Dunant, 15 saat süren çarpışmalarda ölen ve yaralanan binlerce askere sadece iki doktorun yardım etmeye çalıştığını görünce Fransız yetkililerden aldığı izinle bir Fransız gazeteci, bir İtalyan rahip ve İngiliz turist çiftle birlikte savaş alanına koşmuştu. Halk ayrım gözetmeksizin her yaralıya yardım etmeye çalışan bu gönüllüleri “Tutti fratelli” (Herkes kardeştir) diye teşvik etmekle kalmamış, hem onlara yardım etmiş hem de ellerindeki her türlü malzemeyi hizmetlerine sunmuştu.

► Dinle correctiv.org 2025

Seçim Tarihimiz-II. Bölüm: 1908, 1912, 1914 Seçimleri

23 Temmuz 1908’de Abdülhamid Meşrutiyet’i ikinci kez ilan ettikten hemen sonra Mebusan Meclisi için ilk seçimlerin aynı yılın Kasım ve Aralık aylarında yapılması kararlaştırıldı. O günlerin iletişim ve ulaşım olanakları içinde seçimler bir gün içinde yapılamıyor, günlerce sürüyordu. Örneğin İstanbul’da seçimler 5 günde yapılmıştı. 17 Aralık 1908’de İstanbul’da büyük bir coşku ile toplanan 288 üyeli Meclisi Mebusan’da 147 Türk, 60 Arap, 27 Arnavut, 26 Rum, 14 Ermeni, 10 Slav ve 4 Yahudi mebus vardı. Ancak bunların çoğu İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin önerdiği ya da desteklediği adaylardı.

► Dinle correctiv.org 2025

Yurdundan Ayrılan Şehirler

ürkiye Ulusal Afet Arşivi’ne göre 1900 ile 2010 arasında 234 deprem, 912 heyelan, 289 kaya düşmesi, 175 sel, 135 çığ düşmesi, 2065 orman yangını yaşanmış. Afetler sadece insanların mekan değiştirmesine neden olmamış, şehirler, kasabalar da yer değiştirmiş. Harput, Erciş, Erzincan, Yenice, Gediz, Gördes, Arguvan, Samsat ve diğerlerinin kısa hikayesi şöyle...

► Dinle correctiv.org 2025

Coğrafya Kader midir?

Yunancada “yeryüzü” anlamına gelen “geo” ile “tanımlamak” anlamına gelen “graphie” kelimelerinin birleşmesi ile türetilmiş “geographie”, yani “yerin tasviri” terimi ilk defa, MÖ. 3. yüzyılda Eratosthenes’in Geographika adlı eserinde karşımıza çıkmıştı. Kader inancı ise çeşitli dinlerde var ama İslam’da Allah'ın nesneleri ve olayları, özellikle sorumluluk doğuran beşerî fiilleri, ezelde planlayıp zamanı gelince yaratması anlamında bir kavram. Demek ki karşımızda coğrafyanın ezelden itibaren kaderimizi belirlediğini ve bunu değiştirmenin imkansızlığını ima eden bir görüş var. Peki bu doğru mu? Coğrafya hakikaten kader midir?

► Dinle correctiv.org 2025

1840 Meclis-i Muhassılin’i ve 1876 Meclis-i Umumi’si

Demokrasi deyince akla ilk olarak seçimler, seçimli demokrasi deyince de ilk Antik Dönem’deki (M.Ö. 5.yüzyıldan itibaren), Atina Şehir Devleti gelir. Atina demokrasisi sadece varlıklı erkek vatandaşların oy kullandığı bir demokrasiydi. Kadınlar, köleler ve yabancılar (metikler) oy kullanamazdı. Osmanlı Devleti ise demokrasiyle değilse de seçimle ilk kez 19. yüzyılda tanıştı...

► Dinle correctiv.org 2025

Tarih: 1 Şubat 1943. Yer: Sachsenhausen Toplama Kampı Amaç:?

İlk Nazi “temerküz/toplama kampı” 1933’te açılıp 1945’e kadar aralıksız “hizmet veren”(!) Dachau toplama kampı idi. 1945 sonuna kadar Nazilerin Avrupa’nın çeşitli yerlerine dağılmış 23 merkezi “toplama kampı” ile tutuklama, işkence ve öldürme faaliyetlerini yürüttükleri 44 bin tesis vardı. 23 kampın idare ve eğitim merkezi Berlin’e 35 km uzaklıktaki Oranienburg kentindeki Sachsenhausen Toplama Kampı idi. 1 Şubat 1943 günü bu kampı “özel istek” ile iki Türk hükümet görevlisi ziyaret etti. Bunlar İstanbul Emniyet Müdürü Halûk Nihat Pepeyi ile Emniyet Genel Müdürlüğü Azınlıklar Şubesi Müdürü Salahattin Korkud idi. Bu ziyaretin amacı neydi, sonuçları neler oldu?

► Dinle correctiv.org 2025

101. yılında 1921 Anayasası

Yeni dönemin ilk anayasal metni, 13 Eylül 1920’de hazırlanan ve 18 Eylül 1920 günü Mustafa Kemal’in Meclis’e sunduğu “Halkçılık Programı” üzerine yürütülen uzun ve ateşli tartışmalardan sonra ortaya çıkan 23 asıl madde ve “gayeye ulaşıncaya kadar Meclis’in sürekli toplantı halinde” olmasına dair geçici maddeyle birlikte yaklaşık bir sayfalık bir metinden oluşan “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu” idi.

► Dinle correctiv.org 2025

100 Yıl Süren Dreyfus Davası

1894 yılının Temmuz ayında Alman elçiliğinin Fransız temizlikçi Madam Bastian, askeri ataşe Schwarzkoppen’in çöp sepetinde yarı yanmış kağıt parçacıkları bulmuştu. Fransız ordu istihbaratı, bu not kağıdındaki bazı bilgilerden topçu bölüğü mensubu bir Fransızın Almanlar adına casusluk yaptığı kanısına vardı. Soruşturmayı yöneten kişi Yahudi düşmanı olduğunu gizlemeyen Yüzbaşı Sandherr idi. Muhtemelen ülkedeki politik atmosferle uyumlu olan önyargıları Sandherr’i şüphelilerin sayısını hızla azaltmaya yöneltti ve en önemli şüpheli Alfred Dreyfus adlı bir Yahudi yüzbaşı oldu. Bundan sonra yaşananlar sadece Yüzbaşı Dreyfus’un hayatını değil, Fransa’yı da değiştirecekti.

► Dinle correctiv.org 2025

Romulus Takvimi’nden Gregoryan (Miladi) Takvim’e

Yeryüzündeki değişik kültürler temel olarak üç çeşit takvim üretmişler. Dünya ile Güneş arasındaki ilişkiyi esas alan Güneş takvimleri (Arapça Şemsi takvim); Dünya ile Ay arasındaki ilişkiyi esas alan Ay takvimleri (Arapça Kameri takvim) ve bu iki sistemin karışımı olan Ay-Güneş takvimleri. Bugün Batı dillerinden takvim karşılığı kelimelerin neredeyse hepsi Latince calendae’den gelir ki, bu kelime, “gelecekteki festivallerin, çarşı-pazar günlerinin günü” demektir.

► Dinle correctiv.org 2025

“Kafir işi” Güzel Adetler: Noel, Yılbaşı, Piyango

Hicri ve Rumi Takvim’i kullanan Osmanlı ülkesinde “Miladi” yılbaşı kutlaması yapılmazdı. Hicri Takvim’in başlangıç ayı olan Muharrem’in gelişi ise kutlanmadığı gibi, 10. günü Kerbela Olayı’nın yıldönümü olduğundan matem havasında geçerdi. Hicri Takvim’in kullanılmasında ortaya çıkan 11 günlük farkı ortadan kaldırmak için 15 Şubat 1332 gününün 1 Mart 1917 olarak kabul edilmesiyle yürürlüğe giren Rumi Takvim’in ilk gününde ise sadece Düyun-u Umumiye’ye bağlı bazı kuruluşlarda kutlama töreni yapılırdı. Buna karşılık Osmanlı ülkesinde yaşayan Hıristiyanlar için yılbaşı "Noel" dönemi anlamına gelirdi. Aralığın 15'inden sonra hareketlenen bu cemaat, 24 Aralık gecesini 25'e bağlayan gece İsa'nın doğuşunu (Doğuş Yortusu) kutlardı. Ortodoks Rumlar aynı geceye “Hristugenna” adını verirlerdi. Ermeniler ise 1 Ocak'ta kutladıkları yılbaşına “Gağant” derlerdi.

► Dinle correctiv.org 2025

1978 Maraş Katliamı: Unutmadık, Unutmayacağız!

19-26 Aralık 1978 haftasında Kahramanmaraş’ta yaşanan ve tarihe ’Maraş Katliamı’ diye geçen korkunç olaylar anlamlandırabilmek için epey geriye gitmek gerekir. 1968-1971 arası ülkede basının sağ-sol çatışması diye kodladığı şiddet olayları ile geçmişti. 12 Mart 1971 Muhtırası, sağ-sol çatışmasının ordu içinde de olduğunu gösteriyordu. 1973 seçimlerine yeni Genel Başkanı Bülent Ecevit’in liderliğinde giren CHP 185 milletvekili ile birinci parti olurken, Süleyman Demirel’in AP’si 149, Necmettin Erbakan’ın MSP’si 49, Ferruh Bozbeyli’nin DP’si 45, Turhan Feyzioğlu’nun CGP’si 13, Mustafa Timisi’nin BP’si 1 milletvekili çıkarmıştı. Ancak CHP’nin milletvekili sayısı tek başına hükümet kurmaya yetmediği için Ecevit ancak Ocak 1974’te MSP ile kurulan koalisyonda başbakan oldu. Ama bu hükümetin ömrü 8 ay oldu. Yerine AP-MSP-MHP-CGP’den oluşan I. Milliyetçi Cephe (MC) Hükümeti kuruldu...

► Dinle correctiv.org 2025

Mevlâna Hakkında Yanlış Bildiklerimiz

3 Temmuz 1243’de Kösedağ Savaşı’nda ağır bir yenilgi alan Rum (Anadolu) Selçuklu Devleti, Moğolların yönetimini tanımıştı. Moğolların Anadolu’dan çıkarılması ise hiç kolay olmadı. 1277’de Selçuklu devlet adamı Muineddin Pervane’nin çağrısı ile Memluk Sultanı Baybars Anadolu’ya girdi. Halkın da katılımıyla Moğollara saldırdı. Baybars çekildikten sonra Moğol ordusu geri geldi ve halkı kılıçtan geçirdi, Pervane öldürüldü. Öclerini alan Moğollar Anadolu’dan çekildiler, Rum Selçuklu Devleti de II. Gıyaseddin Mesud’un 1308’de ölümüyle son buldu. Bu dönemin günümüze bıraktığı en önemli miras 749. yıl önce (17 Aralık 1273’te) bu alemden göçen Mevlâna Celaleddin-i Rumi, onun eserleri ve Mevlevilik düşüncesi oldu. Ancak bu hikâye birçok yönden düzeltilmeye muhtaçtır.

► Dinle correctiv.org 2025

Osmanlı Kudüs’e Hiç Sahip Oldu mu?

Bundan 105 yıl önce 11 Aralık 1917'de, İngiliz General Edmund Allenby resmi bir törenle Kudüs'e girdi ve dört asırlık Osmanlı hakimiyeti sona erdi. Bugün bizim Kudüs dediğimiz şehir Bronz Çağı’nda (M.Ö. 3000-1200) Sami kavminden Kenaniler tarafından kurulmuştu ve adını dönemin en büyük tanrısı Shalem’den (Salem) almıştı. İbranice Yerushalayim, Aramice Yerushlem, Süryanice Urishlem ve Asurca Urusalim, Roma döneminde İmparator Ælia Hadrianus’tan dolayı Ælia (Ilia) Capitolina, 638'de Müslümanların fethinden 1099'da Haçlıların fethine kadar bu isimden bozma İliya, Fatımiler döneminden (909-1171) itibaren Beytü’l-Makdis ya da Beytü’l-Mukaddes, Memlükler döneminde (1250-1517) kısaca Al-Kuds ya da Kudüs diye anılmıştı.

► Dinle correctiv.org 2025

Kubilay Han'ın Sarayı'ndan I. Edward'ın Komünyonu'na Rabban Şauma'nın Avrupa Seferi

Herkes İtalyan seyyahı Marko Polo'yu tanır ancak çağdaşı Rabban Şauma'nın adını çok az kişi bilir. Tarihe dinsel bir adlandırmayla Bar (ya da Mar) Şauma/Savma olarak geçen bu kişi aslında Marko Polo'nun Asyalı karşılığı olup, onunkine benzer bir seyahati hemen aynı yıllarda (270'lerde) ama tam tersi istikamette, Pekin'den Fransa'nın Bordeaux şehrine doğru gerçekleştirmiştir.

► Dinle correctiv.org 2025

“Kürtlerin Trajedisi” ve ABD

1973-1977 arasında ABD Dışişleri Bakanı olan Henry Kissinger, 1979’da yayımlanan White House Years (Beyaz Saray Yılları) adlı anı kitabında şöyle yazmıştı: “Nixon, Rıza Şah’ı Irak’taki Kürtlerin otonomisi konusunda cesaretlendirmişti. Kürt meselesi ve 1972-1975’teki trajik sonuçları bu bölümün konularının dışındadır bu yüzden bunu 2. ciltte ele alacağım.” Kissenger 2. ciltte bu konuyu hiç hatırlamadı. Ancak 20 yıl sonra Years of Renewal (Yenilenme Yılları, 1999) adlı kitabında Kürtlerle ilgili 21 sayfalık bir bölüm yazdı. “Tragedy of the Kurds” (Kürtlerin Trajedisi) başlıklı bu bölümde özetle ABD’nin her ne kadar "ulusların kendi kaderini tayin hakkı"ndan (kısaca KKTH) yana görünse de Kürtler söz konusu olduğunda buna hiç ilgi göstermediğini anlatıyordu.

► Dinle correctiv.org 2025

Türkler Nasıl Müslüman Oldu?

İlk Halife Ebu Bekir’in döneminde (632-634), Arabistan yarımadası “Müslüman” oldu ama ne pahasına… İslam dünyasının Herodot’u sayılan Taberi’ye göre Ebu Bekir’in orduları kafirleri kadın, çocuk demeden demirle dağlayıp ateşte yakmışlardı. Bunlar arasında Peygamberin sağlığında Müslüman olmuş ama Ebu Bekir’e biat etmeyen kabileler de vardı. İkinci Halife Ömer zamanında (634-644) Kays’ın orduları on yıl kadar bir sürede Suriye, Filistin, Mısır, Irak, Kürdistan, İran, Ermenistan, Azerbaycan, Horasan ilhak edildi. Peki, bu ilhaklar kılıçla mı oldu, ikna ile mi? Gelin birlikte karar verelim...

► Dinle correctiv.org 2025

İdamdan Önce Atatürk Seyit Rıza ile Görüştü mü?

Bu hafta 15 Kasım 1937 günü Elazığ'ın Buğday Meydanı’nda idam edilen Dersim’in dinsel ve toplumsal lideri Seyit Rıza idamdan önce Atatürk’le görüşüp görüşmediğinin cevabını arayacağım. Şimdi biraz geriye gidelim ve Seyit Rıza’nın nasıl yakalandığını anımsayalım.

► Dinle correctiv.org 2025

Prens Sabahattin ve Adem-i Merkeziyetçilik

Bugün pek çok kişi cumhuriyet ile demokrasiyi eşdeğer görür. Halbuki bugün dünya yüzünde adı cumhuriyet olup diktatörlük olan pek çok ülke, adı monarşi olup rejimi demokrasi olan pek çok ülke vardır. Öte yandan bir devlet, merkezileştikçe demokratiklikten uzaklaşır, merkeziyetçilikten uzaklaştıkça demokratikleşir. Osmanlı döneminde “adem-i merkeziyetçilik” tartışmasını başlatan kişi Prens Sabahattin’dir.

► Dinle correctiv.org 2025

Türkiye’nin İlk Nüfus Sayımı

1927 yılında Cumhuriyet Türkiyesi’nde modern anlamda ilk nüfus sayımı yapıldı. Bu sayıma geçmeden önce kısaca geçmiş dönemin nüfus sayımlarının özelliklerini anımsayalım. Osmanlı İmparatorluğu’nda devlet, halkını 15-16. yüzyıllardan itibaren tahrir defterleri (genel nüfus kayıtları), 17-19. yüzyıllardan itibaren avarız (olağanüstü vergi) ve cizye (Gayrimüslimlerden alınan vergi) defterleri ve 19. yüzyıldan itibaren temettüat (gelir) defterleri aracılığıyla kayıt altına almıştı. Bu kayıtların esas işlevi, elbette vergi ve asker toplamaktı. 1876 yılında, bir istatistik teşkilatı kurulmuş, başına da bir Rus uzman getirilmiş, ancak 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı patlayınca, Rus uzmanın işine son verilmişti.

► Dinle correctiv.org 2025

Sürgünler Diyarı Trablusgarp

Bugünkü Libya’yı oluşturan üç bölgeden biri olan Trablusgarp (diğer bölgeler Bingazi ve Sirenayka idi) Osmanlı Devleti’ne 1559’da bağlandı ve Akdeniz’deki üç Garp Ocağı’ndan ikincisi (birincisi Cezayir’de, üçüncüsü Tunus’ta idi) Trablusgarp’ta oluşturuldu. Bölge uzun süre “Dayı” denen yerel beylerle yönetildi ama bölgedeki aşiretlerin gerektiğinde birbirlerine karşı Avrupalılarla bile işbirliği yaptığı fark edilince, bölgenin idaresi ve güvenliği için merkezden asker gönderildi. Ağırlıklı olarak Aydın, İzmir, Manisa, Muğla gibi Batı Anadolu’dan toplanan çoğu devşirme levendlerin ve yeniçerilerin evlenmeleri yasaktı. Ancak bu yasak zamanla delindi ve Osmanlı-Arap-Bedevi karışımı Kuloğulları denen toplumsal kesim ortaya çıktı.

► Dinle correctiv.org 2025

Terör Kavramının Tarihi

Terör, kelime olarak Latince “allak bullak eden, felç eden aşırı derecedeki korku” anlamına gelen “terror” kelimesinden 14. Yüzyılda Fransızcaya “terreur” olarak geçmiş. 1789 Fransız İhtilali’nden sonra, iktidarı kaybeden soyluların, kilisenin ve Britanya’nın yardımıyla iktidarı yeniden ele geçirmeye teşebbüs etmesi üzerine iktidardaki Jakobenler, Eylül 1793’ten Temmuz 1794'a kadarki 10 ay, “karşı devrimci” olarak gördükleri ve “iç düşman” diye etiketledikleri halk yığınlarını giyotine yollamışlar, bu kanlı dönem tarihe “Terör Rejimi” (Regime de le terreur) olarak geçmişti ve Fransız devrimcileri kendilerini gururla “terörist” olarak adlandırmışlardı.

► Dinle correctiv.org 2025

Dünyayı Altüst Eden Büyük Yalanlar

"Kamuoyunu etkilemek ya da bir gerçeği gizlemek için kasıtlı ve çoğunlukla örtülü biçimde yayılan yanlış haber" anlamına gelen dezenformasyon teriminin kökeni Rusça "dezinformatsia" sözcüğüdür. İlk olarak Batı literatüründe, 1917 Bolşevik Devrimi ile ortaya çıkan SSCB'ye yönelik ideolojik kampanyaları tanımlamak için kullanılmıştır ancak dezenformasyon deyince akla ilk olarak Hitler’in Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı Joseph Goebbels gelir. Aslında tüm devletler birer dezenformasyon uzmanıdır. ABD ise dezenformasyon konusunda bir “dünya markası”dır.

► Dinle correctiv.org 2025

Mussolini ve Kara Gömleklileri

Faşizm terimi eski Roma Cumhuriyeti’nde konsüller önünde taşınan ve onların otoritelerini gösteren bir baltanın sapına düzenli şekilde sarılmış değneklerden oluşan demetin adından gelir. İtalyan faşizmi, Mussolini’nin lideri olduğu Partito Nazionale Fascista (Ulusal Faşist Parti)’nin 1922 ile 1943 yıllarında içerisinde İtalya Krallığı'nda; 1943 ile 1945 yılları arasında ise İtalya'nın kuzeyinde kurulan İtalyan Sosyal Cumhuriyeti adlı kukla yönetimin resmi ideolojisinin adıdır.

► Dinle correctiv.org 2025

Şeyh Ubeydullah İsyanı’ndan Mahabad Cumhuriyeti’ne

1880 yılında hem Osmanlı Devleti’ni hem İran’daki Kaçar Devleti’ni hedef alan Hakkâri-Şemdinanlı Şeyh Ubeydullah İsyanı, İran Kürt etnik kimliğinin siyasallaşma evresine geçişin başlangıcı oldu. 1918 sonrasında, Şikaklardan İsmail Ağa Simko’nun Kürt ve Azeri bölgelerindeki egemenliği, Kürt siyasi bilincinde önemli bir sıçramaya olanak sağladı. 1946’da Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kurulması siyasi mücadelenin kazanıldığını düşündürdü, ancak bu mutlu dönem çok sürmedi.

► Dinle correctiv.org 2025

Sabatay Sevi, Rivayetler ve Gerçekler

Sabatay Sevi 1 Ağustos 1626’da İzmir'de, büyük olasılıkla İspanyol kökenli Yahudi bir ailenin üç oğlundan biri olarak dünyaya gelmişti. Adının, Cumartesi günü doğmasından dolayı İbranice “7. Gün” anlamına gelen Şabbat kelimesinden geldiği rivayet olunur. İzmir’de İngiliz Levant Company'de çalışan babası Mordehay Sevi’nin aksine küçük yaştan itibaren dini ve mistik konularla ilgilenmeye başlayan Sabetay, şehrin en ünlü hahamlarından (ve ilerde kendisinin en büyük muhalifi olarak) Joseph Eskapha'nın öğrencisi olmuş ve daha 18 yaşındayken akranları arasından sıyrılıp hahamlık icazeti almıştı. Bu tarihten sonra mistik konulara daha da yoğunlaşan Sabatay, okuduklarının da etkisiyle 1648 yılında henüz 22 yaşındayken kendisinin Yahudilerin yüzyıllardır bekledikleri Mesih olduğuna inandı, 1665’te bunu açıklamaya giden yol ve sonrasında yaşananlar Sabataycılık (veya Dönmelik) inancını şekillendirdi.

► Dinle correctiv.org 2025

“Mumsöndü” İthamının Tarihi

Antik Yunan ve Roma'da “orgia” (orji), çeşitli tanrılara tapınmada uygulanan herhangi bir töreni anlatan kutsal bir terimdi. Zaman içinde pagan tanrılar Bacchus ve Dionysos'un onuruna düzenlenen, genellikle coşkulu veya çılgınca danslar, şarkılar ve bolca içkiyle kutlanan gizemli kültleri ve ayinleri ifade eden bir terim oldu. Romalı tarihçi Livy'ye (ö.17) göre, bu törenler karanlığın "özgür erkek ve kadınların rastgele çiftleşmesini" ve ara sıra cinayetleri gizleyebilmesi için geceleri yapılırdı ve bu, din kisvesi altında klasik bir ahlaksızlık vakasıydı. Erken İslami kaynaklarında “mum söndü” benzeri ithamlara maruz kalanlar da Mazdekilik, Hürremilik, Babekilik, Deysanilik ve Karmatilik gibi, Sünni ulema tarafından “heretik/sapkın” ilan edilen mezheplerin mensuplarıydı. Osmanlı’nın Sünni uleması ise doğrudan Kızılbaşları hedef aldı. Ardından açık ya da örtük suçlama dairesi büyüyerek günümüze kadar geldi. Hatta, CB Erdoğan, “sadece sapkın zevklerin üzerine inşa edilmiş Alevilik” olmaz bile dedi! Bu söylemin altında ne yatıyor? Gelin tarihten örneklerle anlamaya çalışalım…

► Dinle correctiv.org 2025

Osmanlı'da Köpeklerin Sergüzeşti

İstanbul’un köpeklerinin Bizans’tan miras kaldığı sanılır. Eflak’tan Fatih Sultan Mehmed’e üç, dört tane tazı ve zağar ile birlikte birkaç sekson gönderilmesinin ardından padişah “onları beslemeye başka bir oda olsa” buyurduğunda Yeniçeri Ocağı’nda “seksoncu ortası” kurulmuştu. Osmanlı tarihçisi İsmail Hakkı Uzunçarşılı “sekson” cinsi köpeği harp köpeği olarak tanımlar ve anavatanının Saksonya olduğunu söyler. İlk köpek itlafı (toplu öldürme) ise Kanuni Sultan (I.) Süleyman’ın (hd 1520-1566) kayınbiraderi ve sadrazamı Lütfi Paşa tarafından Şam’da yapılmıştı. İlk köpek tehcirini (sürgününü) ise I. Ahmed’in (hd 1603-1617) sadrazamı Nasuh Paşa, başkentin Suriçi bölgesindeki köpekleri Üsküdar’a atarak gerçekleştirdi.

► Dinle correctiv.org 2025

II. Abdülhamid’in Serveti ve Miras Davaları

Osmanlı padişahları Ayazağa, Kandilli, Yapağıcı, Bahşâyiş ve İzzeddin çiftlikleri dışındaki bütün emlâk ve çiftliklerin hasılatları ile “ma'den-i hümâyun hâsılatı”, “havâss-ı celîle”, “mukātaat” gibi bazı gelirlerle geçinirlerdi. 1839’da Tanzimat Fermanı ile bunlar kaldırılıp yıllık 12 bin 500 lira maaş bağlandı padişahlara. Tahsisat 1856’da aylık 20 bin liraya çıktı, buna bağlı olarak da Hazine-i Hassa denilen padişah hazinesinin hacmi ve teşkilatı büyüdü. 1876’da tahta çıkan II. Abdülhamid döneminde ise, Tanzimat'la birlikte devlet hazinesine geçen mülkler tekrar padişah hazinesine alındı. Padişah adına yeni emlâk alımları en yüksek seviyeye ulaştı, bunlara çeşitli kaynaklarının eklenmesiyle Hazine-i Hassa hacim ve teşkilat bakımından genişledikçe genişledi. Öyle ki 1903 yılında Abdülhamid’in dünyanın en zengin 3. kişisi olduğu tahmin ediliyordu.

► Dinle correctiv.org 2025

Troçki Cinayeti

Bildiğimiz adıyla Leon/Lev Troçki 7 Kasım 1879'da Ukrayna'nın Yanovka kentinde Lev Davidovich Bronshteyn adıyla doğdu. 1898 yılında Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ne üyelikle başlayan politik yaşamı Çarlık rejimini devirmek için mücadele, sürgünler, 1917 Bolşevik Devrimi’nden sonra yeni rejimin örgütlenmesine katkı, Kızıl Ordu’nun kuruluşuna ön ayak olmakla şekillenmişti. Lenin’in 1924’te ölümünden sonra tek ülkede sosyalizm anlayışına ve bunun politik sonuçlarına karşı uzlaşmaz bir kavga yürüterek, tüm gücüyle enternasyonalizm ve dünya devrimi bayrağını Lenin’in bıraktığı yerden daha ileri taşıma iddiasıyla Stalinle girdiği politik kavgayı kaybeden Troçki 18 Ocak 1929 tarihinde Sovyetler Birliği’nden kovuldu ve 50. yaşına sürgünde girdi. Hayatı ise Stalin'in bir ajanı tarafından kafasına aldığı buz baltası darbeleri sonucu, 21 Ağustos 1940'da ülkesinden çok uzaklarda Meksika'da sonlanacaktı.

► Dinle correctiv.org 2025

Osmanlı’da Matbaanın Serencamı

1984 yılında, Suriye’nin Tell Brak sit alanında, M.Ö. 4000’li yıllardan kalma iki küçük kil tablet bulunmuştu. Dikdörtgenimsi biçimli bu tabletlerin üzerlerinde belli belirsiz figürler vardı. Üstte birer çukur, altta çöp hayvanlar… Belki bir keçi, belki bir koyun... Arkeologlar çukurların 10 sayısını ifade ettiğini düşündüler ve tabletlerde “burada 10 keçi veya koyun vardı” yazılı olduğunu tahmin ettiler. Bu tabletler, günümüze ulaşmış ‘tarihin en eski basılı sayfaları’ idi. Biz de 9 Ağustos Dünya Kitapseverler Günü vesilesiyle bu hafta kitabın tarihine göz atalım...

► Dinle correctiv.org 2025

Japonya’yı Teslime Atom Bombaları mı Zorladı?

Birçok Amerikalı, 6 Ağustos 1945 günü Hiroşima’nın, 9 Ağustos 1945 günü Nagazaki'nin bombalanmasının İkinci Dünya Savaşı'nı sona erdirdiğine inanıyor. Ancak Ward Wilson, “The Bomb Didn’t Beat Japan … Stalin Did” (20 Mayıs 2013, Foreign Policy) başlıklı yazısında yukarıdaki iddia da dahil olmak üzere şu beş miti sorguluyor: 1. Nükleer caydırıcılık bir krizi çözmekte güvenilir bir unsurdur. 2. Yıkımların büyüklüğü savaşların kazanılmasını sağlar. 3. Nitekim Japonya, teslim olmaya iki atom bombasının şoku üzerine razı oldu. 4. Atılan bombalar 65 (şu an 78) yıldır barış içinde yaşamamızı sağladı. 5. nükleer cini şişeye geri sokmak mümkün değildir. Dikkat ederseniz bu beş mitten sadece biri, Japonya’nın teslimine atom bombaları mı sağladı konusu olgusal olarak irdelenebilir. Şimdi bunu yapacağız.

► Dinle correctiv.org 2025

Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi’nde Kadın Giyimi Siyasaları

Adı biçimi, rengi, deseni farklı olsa da kadının örtünmesi insanlık tarihi ile yaşıt sayılır. Bazen vücudu doğadan korumak için, bazen adet, ergenlik, evlilik, savaş, zafer, çile, ölüm ve yeniden diriliş gibi olayları simgeleştirmek için kadının örtünmesi istenmiştir. Mitoloji, büyü ve çok tanrılı dinler de kadınların örtünmesine bolca gerekçeler sunmuş, normlar koymuşlardır ama kadın giyimine en çok tek tanrılı dinler karışmıştır. Bu programda Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde kadınların 700 yıllık "görünür olma" mücadelesine bir göz atacağız.

► Dinle correctiv.org 2025

Lozan’da Kürtler ve Kürt Meselesi

4 Kasım 1922 tarihinde TBMM’de Lozan Heyeti’nin yapacağı işlerin görüşülmesi sırasında Dersim Milletvekili Diyap Ağa söz almış ve şöyle demişti: Allah muinleri olsun. Hangisini münasip görmüş ise öyle eylesin. Hamdolsun gidenler dinini, diyanetini bilir adamlardır. Heyet içinde bulunanlar zannederim, kendi dinine, diyanetine hiyanet etmek istemez. (Alkışlar) Hepimiz biriz. Ne Türk, ne Kürtlük davası vardır. Hep biriz, kardeşiz. (Bravo sesleri, alkışlar) Bir kişinin beş on oğlu olur. Biri Hasan, biri Ahmed, biri Hüseyin, biri Mehmed isimli olabilir. Fakat hep bir insandırlar. Biz de öyleyiz. Yoksa ayrı, gayrimiz yoktur…

► Dinle correctiv.org 2025

14-16 Temmuz 1959 Kerkük Katliamı'nın Öteki Hikayesi

24 Şubat 1955’de Türkiye adına Menderes ve Irak adına Nuri Sait Paşa arasında imzalanan Bağdat Paktı’na Nisan’da İngiltere, Eylül’de Pakistan, Kasım’da İran katılmıştı. ABD’nin gözlemci statüsüyle katıldığı paktın İstanbul’daki toplantısının yapılacağı 14 Temmuz 1958 günü, Arap Birliği politikası kapsamında Mısır tarafından desteklenen General Abdülkerim Kâsım Irak’ta darbe yapmıştı. Darbe sırasında, Kral II. Faysal, Veliahd Prens Abdülillah ve Başbakan Nuri Said Paşa linç edilerek öldürülmüş, cesetleri arabalarla bir süre sokaklarda sürüklenmiş ve sonrasında Adalet Sarayı’nın kapısına asılmışlardı. Bundan sonra yaşanan olaylar, ironik biçimde Irak tarihinin en demokrat ve çoğulcu lideri olacak olan Abdülkerim Kasım'ın niyetlediğinin aksine, Irak’ın Kürt, Arap ve Türkmen etnik grupları ile milliyetçi ve komünist grupları arasındaki ilişkilerin giderek kötüleşmesine neden oldu. Bu gruplar arasındaki en kanlı olaylar ise devrimin birinci yıldönümü kutlamaları sırasında, 14-16 Temmuz 1959 günlerinde Kerkük’te yaşandı.

► Dinle correctiv.org 2025

Anadolu’nun Arkeolojik Hazineleri: Kaçırıldı mı Hediye mi edildi?

İngiliz arkeoloğu Sir Charles Fellows 1838 yılında İzmir’e geldi, ardından Güneybatı Anadolu’da araştırma gezilerine başladı. Bu tarihe kadar batılı seyyahlar Likya kültürünü bilmiyordu. Fellows, Xanthos, Tlos, Myra ve Olympos gibi Likya kentlerinde araştırmalar yaptı. Bu gezilerin bilimsel raporlarını yayımladıktan sonra, Fellows’u finanse eden British Museum yöneticileri, Başbakan Palmerston’dan II. Mahmud’a müraacat edip Likya’da Fellows ve ekibi tarafından bulunan lahitlerin bir kısmını talep etmesini istediler. Saray önce izin vermek istemedi ama 1839 yılı sonlarına doğru Likya’ya ikinci kez gelen Fellows, bireysel olarak 1841’de izni kopardı ve 1842-1844 arasında Harpy Anıtı, Nereidler Anıtı ve Aslanlı Mezar’ı British Museum’a taşıdı. II. Mahmud’un yolunu Abdülmecid, Abdülaziz ve en çok da II. Abdülhamid izleyecekti…

► Dinle correctiv.org 2025

1993 Sivas Katliamı’na Giden Yol

27 Mayıs 1960’ta Demokrat Parti iktidarını deviren Milli Birlik Komitesi’nin Ankara ve İstanbul üniversitelerinden hukuk profesörlerine hazırlattığı 1961 Anayasası’nın 19. maddesinde “din ve vicdan özgürlüğü” yani egemen Sünni inanç dışında herhangi bir dine, mezhebe inanmak ya da inanmamak anayasal haklar arasında sayılıyordu. İki yıl sonra Ankara’daki farklı fakültelerden 50 kadar Alevi üniversite öğrencisi adına Seyfi Oktay ve Mustafa Timisi’nin başını çektiği bir heyet, 1 Mayıs 1963’te gazetelerde boy gösterecek bir basın açıklaması yaptı. Bildiride devletin bir kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın her türlü inanca eşit mesafede durmasını ve laiklik prensiplerine göre hareket etmesini; Alevilere de bu düzlemde yaklaşılmasını istiyordu.

► Dinle correctiv.org 2025

Osmanlı'nın "Türk" Algısı

Osmanlı’nın aslında Türk olmaktan hoşnut olmadığını, "Etrak-ı bi idrak" (İdraksiz Türkler), "Etrak-ı na pak" (pis Türkler), "bed lika Türk" (çirkin Türk), "baği Türk" (haydut Türk) diyerek Türkleri aşağı gördüklerini söyleyenler haklı mı? Buna cevap vermek kolay değil. Çünkü Osmanlı elitlerinin, tarihçilerinin, şairlerinin Türklüğe bakışı tek tip değildi. Kaynaklarda zamana göre, yerine göre ‘Türk’ sözcüğü bazen olumlu, bazen olumsuz, bazen nötr bir terim olarak ortaya çıkıyordu.

► Dinle correctiv.org 2025

1000 Yıllık Yolculuk: Tourkia, Rum İli, Türkiye

Yunanca, Tourkia ismi (Yunanca: Τουρκία) ilk defa Bizans imparatoru VII. Konstantinos Porfirogennetos'un (hd 905-959) yazdırdığı De Administrando Imperio kitabında geçmektedir. Fakat kitapta "Türkler" derken Macarlar kastedilmiştir. Benzer olarak Hazar Kağanlığı'na da Bizans kaynaklarında Tourkia denilmiştir. Bizanslılar ancak 1071 Malazgirt Savaşı'ndan sonra "Türklerin" Anadolu'da yaşadığı yerlere Tourkia demeye başlamıştır. Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos’un (hd 1081-1118) Haçlı komutanlarından Flandre Kontu Robert’e yazdığı mektupla başlayan sayısız yazışmanın sonucu ortaya çıkan "Türk" imgesi ise şöyledir: "Türkler dinsiz ve insansal yönden hoşgörüsüz, kaba, hoyrat, yıkıcı, vicdansız, acımasız, ahlak kuralları gözetmez, iğrenç eylemleri sonucu en korkunç günahları işlemeye yatkın, ancak gözüpek kişilerdir."

► Dinle correctiv.org 2025

Sene 1932: Ankara'da Bir Suudi Prensi

Türkiye Suudi ailesinden Abdülaziz'in 1926'de kendini Hicaz ve Necd Kralı ilan etmesini tanımakla kalmadı, 5 Haziran-6 Temmuz 1926'da Mekke'de toplanan hilafet konferansına da temsilci gönderdi. Ama en sıcak ilişkiler, Abdülaziz'in oğlu Emir Faysal'ın 8-23 Haziran 1932 tarihindeki Türkiye ziyaretinde kuruldu. Mustafa Kemal Atatürk döneminde, Suudilerle ilişkiler samimi değil, ama gayet barışçıl ve dostane idi. Taraflar birbirinin işine karışmamış, rejimlerini birbirine empoze etmeye kalkmamıştı. 1938 sonrasında Türkiye-Suudi ilişkileri zaman zaman soğudu, zaman zaman sıcaklaştı; ancak hiçbir zaman günümüzdeki gibi öngörülemez olmadı.

► Dinle correctiv.org 2025

Cumhuriyet’in “Kahraman” Prototipi Topal Osman Kimdir?

Mustafa Kemal Atatürk’ün en yakın çevresinden Falih Rıfkı Atay Çankaya kitabında “Savaş bitip de İngilizler ve müttefikleri, İttihatçı ve hele Ermeni “öldürüşçülüğünün” hesaplarını sormak yoluna gidince, ne kadar gocunan varsa silahlanıp bir çeteye katılmıştır” der. Bu kişilerin her birinin hikayesi çok ilginçtir ama Topal Osman’ın temsili nitelikteki öyküsü hepsinden daha zihin açıcıdır. Cihan Harbi’nden sonra galipler İttihatçılığın ve Ermeni “öldürücülüğünün” hesabını sormaya kalkınca silahlanıp çete kuranlardan birinin hikayesi hepsinden daha zihin açıcıdır.

► Dinle correctiv.org 2025

21 Mayıs 1864: Çerkeslerin Kara Günü

1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım’ın Osmanlı Devleti’nden kopması, 1783’te de Ruslar tarafından işgal edilmesi artık çanların Çerkesler için çalması anlamına geliyordu. 1787-1792, 1806-1812 ve 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşlarında Osmanlı’dan yana olan Çerkeslerin kaderi, sonuncu savaşı (da) Rusların kazanması üzerine radikal biçimde değişti. 1829 Edirne Antlaşması’yla Çerkesya Rusya’ya bırakıldı. Çar I. Nikola, Özel Kafkasya Kolordu Komutanı Kont İvan Fyodoroviç Paskeviç’e, “Dağlılar” dediği bölge halkları için sadece iki seçenek olduğu söylemişti: Bunlardan ilki “Dağlı halkları ebediyen itaat altına almak”, ikincisi “itaat etmeyenleri yok etmek” idi.

► Dinle correctiv.org 2025

Düellonun Tarihi-II

“Dünya üzerindeki en iğrenç halk” sorusuna “Flamanlar, Yahudiler ve Türkler” diye cevap veren Voltaire şöyle der: “Türklerin sırtına yüklediğimiz iftiralar koskoca bir kitap olur. Ben, kadınları baskı altında tutan, güzel sanatlara ilgisiz davranan Türkleri sevmem fakat iftiradan o kadar iğrenirim ki, onlara dahi çamur sıçratılmasına katlanamam. Türkler gururludurlar fakat asilzadelik taslamazlar. Cesurdurlar, yiğittirler ama düello etmezler. Çünkü ancak savaşa giderken kılıç taşırlar. Özel yaşamlarında silahsızdırlar. Bunun aksine, barbarlık ve şövalyelik çağlarından beri Avrupalılar için, belinde kocaman kılıçla yemek masasına oturmak bir şeref meselesi olmuştur. Türkler ise gösterişi sevmezler.” Voltaire takma adıyla tanıdığımız, 1694-1778 yılları arasında yaşamış olan büyük Fransız düşünür François Marie Arouet’nin dediği gibi, ya da 20. yüzyılın büyük gazetecisi Çetin Altan'ın dediği gibi Türklerde düello yok muydu?

► Dinle correctiv.org 2025

Düellonun Tarihi-I

Düello, iki kişi arasında bir onur sorununu çözmek için belirli kurallara göre ölümcül silahlarla yapılan dövüşlere denir. Düello adlandırması Latince duellum İtalyancaya aktarılarak yayılmış. Latincede aynı anlama gelen bellum (savaş) kelimesi yerine de kullanılırmış. Düellonun ilk biçimi, çarpışma yoluyla haklı tarafı belirlemek için başvurulan yargısal düellodur. Germen kabilelerinin kendi aralarında çatışmaları teke tek kılıç dövüşüyle çözdükleri bilinir. Kayıtlara geçmiş ilk düello ise Strasbourg yakınlarında 858 yılında “Kel” Charles ve kardeşi “Almanyalı” Louis arasındaki ihtilaf sebebiyle gerçekleşmiş. İki kardeşin kıyasıya çarpıştığı düello sonucunda Charles, kardeşi tarafından öldürülmüş. 11. yüzyıldan itibaren düello bir orman yangını gibi tüm Avrupa'ya yayılmış...

► Dinle correctiv.org 2025

Hamdullah Suphi’nin Gaga(v)uzları

1931’de Türk Ocakları’nın Halkevlerine dönüştürülmesi sürecinde “kalemi kırılan” ve adı konmasa da Romanya’nın Bükreş Sefaretine “gönüllü sürgün” edilen Hamdullah Suphi Tanrıöver’in gayretleriyle Türkiye ile Romanya arasında 1936’da imzalanan Göç Mukavelenamesi’ne göre Dobruca’da yaşayan Müslüman Türklerin ve Tatarların Türkiye'ye göçlerinin 1940’ta sona ermesi gerekiyordu. Ancak savaş yüzünden son kafile 1941'de Romanya'dan ayrıldı. Tanrıöver’in Romanya’da “keşfettiği” Hıristiyan Türklerin yani Gagavuzların göçü ise sembolik bir grup dışında mümkün olmadı. Çünkü Türkiye’deki siyasi elitler Türk millî kimliğinin parçası olarak İslam dinine bağlı olmayı hala önemli görüyorlardı. Türkiye'ye getirilen küçük grup ise, Fener Rum Patrikliği'nin gücünü kırmak için 1920'lerde Ankara tarafından Papa Eftim'e kurdurulan Türk Ortodoks Kilisesi'ne cemaat yapılmaya çalışıldı. Ancak o proje de başarısız oldu.

► Dinle correctiv.org 2025

Atatürk Dönemi’nin Emek Politikaları

15 Mayıs 1919’da Yunan birliklerinin İzmir’i işgaliyle başlayan Milli Mücadele döneminde 1917 Bolşevik Devrimi’nin ve Almanya’daki Spartakist hareketin etkisiyle Anadolu’da bir dizi sosyalist, komünist örgütlenme ortaya çıkmıştı. Kemalist hareketin İtilaf Güçleri’ni ülkeden çıkarmak için Sovyet Rusya’nın askeri ve mali yardımına muhtaç olduğunun iyice ortaya çıktığı 1920 yılında ise komünizme sempati zirveye çıkmıştı. Ancak 1923'te Cumhuriyet kurulduktan sonra hikaye çok farklı gelişti...

► Dinle correctiv.org 2025

1915’in Provası: 1909 Adana Faciası/Katliamı/İğtişaşı

1909 yılında İstanbul'da yaşanan 31 Mart Olayı ile eş zamanlı olarak başka merkezlerde de kalkışmalar olmuştu ama en önemlisi Adana’da Osmanlı kaynaklarına göre ‘Adana İğtişaşı’ (karışıklığı), Ermeni kaynaklarına göre ‘Adana Faciası’, misyoner kaynaklarına göre ‘Adana Katliamı’ diye anılan kanlı olaylardı.

► Dinle correctiv.org 2025

Ayrılmaz Üçlü: Erkek, Savaş ve Tecavüz

Antik çağlardan beri “zafer kazanan talan yapar” ilkesi uyarınca talanın en önemli parçasını kadınlar oluşturmuştur. Bu bağlamda tecavüz suç değil, hak kategorisine giriyordu. Kadınlara esir alınmadan önce mutlaka tecavüz edilir, esir alındıktan sonra sahibinin dışında herhangi biri tarafından tasallutla bulunulursa, işte o zaman sorun çıkardı, fakat bu da en fazla mala karşı işlenmiş suç sayılırdı ve burada muhatap ganimeti kaldıran taraftı. Kaygı, onun zararlarını karşılayamama konusundaydı.

► Dinle correctiv.org 2025

“Kürtleri deftere kaydeden” Erivan Radyosu

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bloklar arasındaki radyo savaşları, Ortadoğu’ya da taşınmış, ABD ve müttefiklerinin desteğiyle Irak'ta, Lübnan'da, Mısır'da ve İran'da Kürtçe yayın yapan birçok radyo istasyonu kurulmuştu. SSCB'nin bunlara cevabı ise 40'ı aşkın farklı dil ve lehçede yayın yapan Rusya'nın Sesi Radyosu oldu. Bunlardan Erivan Radyosu ise, Kürtçe yayınları ile Kürt modernleşmesinin, Kürt aydınlanmasının, Kürt hafızasının inşaa sürecinin önemli unsurlarından biri olmakla kalmadı, Kürt stran ve klamlarının arşivlenmesinde önemli rol oynadı.

► Dinle correctiv.org 2025

Bir İnsanlık Davası: Savaş Suçlarının Cezalandırılması

Savaş düzeni ve atlı savaşçılara ilişkin kuralları içeren ilk hukuk metinleri 10. yüzyılda İtalya’da kaleme alındı. Orta Çağda, savaş hukukunun gelişmesinde kilisenin önemli bir rolü olmuştu. Kilise konseyleri, savaşan taraflar arasında hakemlik rolünü üstlenmişler, savaş hukukuna ilişkin kimi kurallar da koymuşlardı. Yine de savaş sırasında “Tanrı ve insanlık yasalarının ihlal ettiği için" yargılanan ilk kişi, 1474 yılında Brisekh şehri işgal edildiğinde Yukarı Rhine Bölgesi askeri valisi olan Peter de Hegen Bakh’dir.

► Dinle correctiv.org 2025

Soğuk Savaş’ın Radyo Cephesi

Rusya’nın Ukrayna işgali dolayısıyla sıklıkla andığımız Soğuk Savaş, 5 Mart 1946’da İngiliz siyasetçi ve devlet adamı Winston Churchill’in ABD, Missouri’deki Fulton kasabasındaki Westminister Koleji'nde yaptığı ve için Demir Perde teriminin geçtiği uzun konuşma ile başlatılır, 1989-1991’de SSCB’nin ve Doğu Bloku’nun dağılmasıyla sonlandırılır. Soğuk Savaş özetle ABD ile Sovyetler Birliği ve onların müttefikleri arasındaki çatışma, gerilim ve rekabet dönemiydi. Bu dönem boyunca, iki süper güç arasındaki mücadele sıcak çatışmayla sonuçlanmadı ama rekabet birden fazla arenada ortaya çıktı: Yüksek maliyetli savunma harcamaları; muazzam bir konvansiyonel ve nükleer silahlanma yarışı, ideolojik, psikolojik ve casusluk savaşları; spor rekabeti, uzay yarışı başta olmak üzere askeri, endüstriyel ve teknolojik gelişmelerde yarış, askeri koalisyonlar ve vekâlet savaşları.... Bunlar arasında en ilginci de radyo savaşları idi...

► Dinle correctiv.org 2025

İstanbul’un İşgali, “Beyaz At” Efsanesi, Malta Sürgünleri

Mondros Mütarekesi görüşmeleri sırasında en büyük tartışmalar İstanbul’un işgal edilip edilmeyeceği konusunda olmuştu. Sonunda Osmanlı Hükümetine güvenliği ve düzeni kontrol edebildikleri sürece işgal olmayacağına dair güvenceler verilmişti. 7 Kasım 1919’da İtilaf Kuvvetleri adına İstanbul’a gelen iki İngiliz subayının görevi, Harbiye ve Bahriye nezaretleri katında irtibat subaylığı yapmaktı. Ertesi gün de ilk Fransız askerî heyeti geldi. Bu iki grubun gelişi sessiz olmuştu. Ancak 8 Kasım’da İtilaf Kuvvetleri’nin Ariane adlı mayın tarama gemisi Galata rıhtımına yanaştı. Ardından işgal genişledi...

► Dinle correctiv.org 2025

Ben Gurion ve Ben-Zvi’den Herzog’a

14 Mayıs 1948’de İsrail Devleti’nin Kuruluş Beyannamesi’ni okuyan kişi David Ben Gurion, Beyannameye imzasını atanlardan biri de Ben Zvi idi. Ben Zvi iki dönem Knesset'e seçildi. Kasım 1952'de Cumhurbaşkanı Chaim Weizmann'ın ölümü üzerine 8 Aralık'ta cumhurbaşkanı seçilerek bu görevi üç dönem olarak ölümüne kadar sürdürdü. Ben Gurion 1948-1955 ve 1955-1963 arasında iki kez Başbakanlık görevini üstlendi. Bu iki şahsın iktidar döneminde neler olmadı ki?

► Dinle correctiv.org 2025

Stalin Türkiye’den Kars ve Ardahan’ı İstedi mi?

İkinci Dünya Savaşı’nın ikinci yılında, 18 Haziran 1941’de Türk-Alman Dostluk Anlaşması’nın imzalanması üzerine o güne dek “aktif tarafsızlık” politikası izleyerek savaştan uzak kalmayı başaran Türkiye’de adeta bayram havası esmişti. Müttefik Devletler Türkiye’nin tarafsızlıktan vazgeçip Mihver Devletleri’nin yanında savaşa girmesinden endişe ediyorlardı. Ancak 200 gün süren Stalingrad muharebesinin 2 Şubat 1943’te Sovyet halklarının zaferiyle sonuçlanmasıyla bu ihtimal azalmış buna karşılık Müttefiklerin yanında savaşa girmesi ihtimali güçlenmişti. Bu konu Müttefiklerce 30-1 Şubat 1943’te Adana Konferansı ve 28 Kasım 1943’te Tahran Konferansı’nda ele alındı. Bu sefer Stalin şüpheciydi: “Ne kadar baskı yaparsak yapalım Türkiye’nin savaşa gireceğini sanmıyorum” diyecekti. Tahran Konferansı’nın ikinci oturumunda Churchill Stalin’e dedi ki: “Eğer Türkiye savaşa girme teklifimizi reddederlerse bunun ciddi siyasi sonuçları olacağını Türkiye’ye söyleriz. Özellikle Boğazların statüsünü etkileyen konularda…” Stalin o gün cevap vermemişti ama konu üzerine ciddiyetle düşünmeye başlaması muhtemelen o gün olmuştu…

► Dinle correctiv.org 2025

Holodomor: Gerçek mi, Kurgu mu?

“Holodomor gibi aşırı zorlayıcı meseleleri gündeme getirmiyoruz, çünkü hemen siyasallaştırıyoruz. Halbuki bunlar geçmişin ortak sorunları.” Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 2008'de böyle demişti. "Holodomor" Ukrayna dilinde “kıtlık yoluyla yok etme” diye çevrilebilir. Ukraynalı milliyetçilerin iddiasına göre 1933'te Ukrayna, Joseph Stalin'in Sovyet rejimi tarafından yönetilen "insan yapımı bir kıtlık" yaşadı. Bunun sonunda yaklaşık 10 milyon Ukraynalı telef oldu. Önce "resmi tezler"e, sonra da "öteki tezler"e bakalım.

► Dinle correctiv.org 2025

Cumhuriyet’in Kürtçe Yasakları

21 Şubat, 1999’dan beri Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından Uluslararası Anadil Günü olarak kutlanıyor. TDK sözlüğüne göre "ANADİL, kendisinden başka diller veya lehçeler türemiş olan dildir. ANADİL HAKKI ise "anadil" niteliğinde bir dili konuşanların bu dilde eğitim görme, basın yayın faaliyetinde bulunma, mahkemelerde ve devlet dairelerinde bu dili kullanma, çocuklarına ve yaşadıkları yerlere bu dilden isimler verme hakkı olarak özetlenebilir. Cumhuriyet tarihi boyunca devletin başta Kürtçe olmak üzere “ANADİL” politikalarına gelince:

► Dinle correctiv.org 2025

Emek Tarihinin “Şanlı” Sayfaları

4 Mart 1925’te çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile başlayan (Mete Tunçay'ın deyimiyle) ‘solda sükûn dönemi’ ancak Cemiyetler Kanunu’ndaki değişikliklerin yürürlüğe girdiği 10 Haziran 1946’da bitmişti ama bu tarihten itibaren kurulan altı sosyalist partiden sadece Esat Adil Müstecaplıoğlu’nun liderliğini yaptığı Türkiye Sosyalist Partisi (TSP) ile Dr. Şefik Hüsnü’nün liderliğini yaptığı Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi (TSEKP) etkili olabilmişti. Bu iki parti de 1925’den beri yeraltında faaliyet gösteren Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) kadroları tarafından kurulmuştu aslında. Bu partilere paralel olarak kimi kendiliğinden, kimi komünistlerin öncülüğünde 100 civarında sendika faaliyete geçti. Bu bağlamda en örgütlü kesimler kömür işçileri, tütün işçileri, mürettipler, kunduracılar ve mensucatçılar idi. Yasaklar kalkar kalkmaz bu kadar çok sayıda sendika kurulması ve dönemin CHP’li Dahiliye Vekili Şükrü Sökmensüer’in dediğine göre bunların 38’inde komünistlerin egemen olması Recep Peker Hükümeti’ni hem şaşırtıp hem de ürkütünce de Aziz Çelik’in tabiriyle “1946 baharı” topu topu altı ay sürmüştü. 16 Aralık 1946 tarihinde alınan bir karar uyarınca İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı, CHP yanlısı İstanbul İşçi Sendikaları Birliği (İİSB) yöneticilerini sadece sorguya çekmekle yetinirken, TSP ve TSEKP ile bu partilerin etkili olduğu sendikaları ve gazeteleri kapattı. Bu partilerin TKP ile ilişkili görülen yöneticileri TCK’nın 141 ve 142. Maddelerine muhalefetten ağır cezalar aldılar. Dolayısıyla 14 Mayıs 1950'de Demokrat Parti'yi ezici çoğunlukla iktidara getirenler arasında bu ağır baskılarla adeta nefes hale gelemez hale getirilen işçi sınıfı da vardı.

► Dinle correctiv.org 2025

Lozan'ın Acı Meyvesi: Zorunlu Mübadele

2 Mart 1923 günü, Ankara Hükümeti’nin temsilcisi olarak Lozan Barış Görüşmeleri’ne gönderilen heyetin ikinci adamı olan Dr. Rıza Nur, Türk tarafının görüşmelerde izlediği politikayı TBMM’deki gizli celsede uzun uzun anlatırken, konuşmasının ortalarında sadeleştirilmiş dille şöyle demişti: Şimdi Efendiler, bu azınlıklar meselesi en mühim meseledendir ve azınlıkların hukuku Misak-ı Millimizce kabul edilmiştir. Lozan’da kabul etmek istemediğimiz zamanlarda Misak-ı Millimizi gözümüze dayamışlardır. Biz de kabul ettik…. Lozan’da ahalinin mübadelesini kabul ettik. Mübadele zorla yapılacaktır. Artık Anadolu’da azınlıklar kalmayacaktır. Yalnız İstanbul istisna olmak üzere… (“Ermeniler?” nidaları) Fakat arkadaşlar, kaç Ermeni vardır? (“Yahudiler?” sesleri) İstanbul’da otuz bin Yahudi vardır. Şimdiye kadar bir arıza çıkarmayan insanlardır. (Gürültüler) Museviler malûm, nereye çekilirse oraya giden insanlardır. Tabii, olmasalardı daha iyi olurdu derdim." Bu konuşmada açıkça Rumlardan söz edilmemesinin nedeni, henüz görüşmeler sürerken, 30 Ocak 1923’te Yunanistan ile ayrıca imzalanan (kısa adıyla) Mübadele Anlaşması uyarınca “Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyrukları ile, Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının arasında zorunlu bir mübadele” olmasına karar verilmiş olmasıydı. Oturumdaki tepkilerden anlaşılacağı gibi, bu milletvekillerini tatmin etmemişti elbette, çünkü onlar ülkedeki tüm Gayrimüslimlerin gönderilmesini istiyorlardı!

► Dinle correctiv.org 2025

Türkleştirme Siyasaları ve Halk Evleri

10 Nisan 1931’de Ankara’da toplanan olağanüstü kongrede, Türk Ocakları Cumhuriyet Halk Fırkası’na (CHF) katılma kararı almıştı. Türk Ocakları ile birlikte Talebe Birlikleri, Muallimler Cemiyeti, Türk Kadınlar Birliği, Gazeteciler Cemiyeti, İhtiyar Subaylar Cemiyeti, Türk Masonlar Cemiyeti gibi CHF’ye muhalefet edebilecek kurumlar da kapatılmış ya da kendini feshetmişti. Türk Ocakları’nın yerini 19 Şubat 1932’de 14 şube ile faaliyete geçen Halkevleri aldı.

► Dinle correctiv.org 2025

İttihatçıların Kemalistlere Mirası: Türk Ocakları

II. Meşrutiyet Dönemi’nin (1908-1918) ilk Türkçü örgütlenmelerinden biri olan Türk Yurdu Cemiyeti, 31 Ocak 1911’de İstanbul’da kurulmuştu. Kuruluşuna şair Mehmed Emin (Yurdakul) Bey’in öncülük ettiği bu dernekte Akçuraoğlu Yusuf, Ağaoğlu Ahmed, Hüseyinzade Ali Turan ve Müftüoğlu Ahmed Hikmed Bey gibi Rusya kökenli Türkçü aydınlar yer alıyordu. Derneğin yayın organı olan Türk Yurdu’nda yayınlanan yazıların en az yarısı dış Türklere dairdi. Altı ay sonra “190 Tıbbiyeli Türk Evladı” imzasıyla 11 Mayıs 1911 günü yayınlanan beyannamenin ardından 20 Haziran 1911 tarihinde Ağaoğlu Ahmet Bey’in evinde yapılan bir başka toplantıda İttihatçı Dr. Fuat Sabit’in önerisi ile Türk Ocağı adlı bir dernek kurulmasına karar verilmişti. 25 Mart 1912’de İttihat ve Terakki Cemiyeti merkezinde Ziya Gökalp’in de katıldığı bir toplantıda Türk Ocağı’nın resmi kuruluşu gerçekleşti. Ocağın amacı “İslam kavimlerinin en mühimlerinden olan Türklerin millî terbiye, sosyal, iktisadî ve ilmî seviyelerinin ilerletilmesiyle Türk ırk ve dilinin kemaline çalışmaktır” diye belirtilmişti.

► Dinle correctiv.org 2025

“Günah Keçisi” Olarak Köy Enstitüleri

Köy Enstitüleri fikri 1931’den itibaren Türk Ocakları’nın yerini alan Halkevlerinin köy şubelerinin işlememesi üzerine ortaya çıkmıştı. Bu konuda ilk kafa yoran 1933’te MEB olan ancak 1934’de vefat eden “köycü” Reşit Galip Bey’di. Ancak onun misyonu devam etti ve CHP’nin 1935 Kurultayı’nda köy eğitimine ağırlık verilmesi kararı alındı. İsmail Hakkı Tonguç'un İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne atanmasını takiben 1937’de denemelere başlandı. 1939’da Eskişehir-Çifteler, Kırklareli-Kepirtepe, Kastamonu-Gölköy ve İzmir Kızılçullu Köy Enstitüleri açıldı ve 17 Nisan 1940 tarihinde bunlara eklenen on okulla Köy Enstitüleri resmen kuruldu. Ama hikayenin sonu mutlu bitmedi.

► Dinle correctiv.org 2025

Paraların Dili Olsaydı

Şark-İslâm devlet geleneğinde toplumların devlet olmanın ön şartı, "bey" veya "sultan" adına hutbe okutmak ve "sikke kestirmek" idi. İlk Osmanlı gümüş akçesi 1326 yılında Orhan Bey tarafından kestirildi. Bu paranın üzerinde "Orhan halledallahü mülkehü" (Orhan Allah mülkünü daim kılsın) benzeri bir ifade ile darp yeri olan Bursa’nın adı vardı. İlk bakır para I. Murad (ö. 1389) döneminde, Sultanî adı verilen ilk altın para ise Sultan II. Mehmed (Fatih) tarafından 1478 yılında kestirildi.

► Dinle correctiv.org 2025

Nerede O Asri Balolar!

12 Ağustos-17 Kasım 1930 tarihleri arasında, 98 gün boyunca CHF’ye korkulu anlar yaşatan Serbest Fırka’nın Ankara’nın isteği üzerine kendini feshettiği günlerde, Manisa’da bir esrarkeş kahvehanesinde toplanan bir grup Nakşibendi, daha sonra kendilerine yöneltilecek suçlamalara bakılırsa, halifeliğin kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması, fes yerine şapka giyilmesi gibi “Devrim Kanunları”ndan duydukları rahatsızlığı dile getiriyorlardı. Grubun lideri Giritli “Derviş” Mehmet, bir süredir İslami halk inancına göre “Deccal”a karşı mücadele etmekle görevlendirilen “Mehdi” olduğuna inanıyordu, çevresindekileri de buna inandırmıştı. Bu grubun Menemen’de gerçekleştirdiği ve Kubilay adlı bir asteğmenle iki bekçinin ölümüyle bitecek olan kanlı olay, Cumhuriyet tarihine damgasını vuracaktı.

► Dinle correctiv.org 2025

23 Aralık 1930’da Menemen’de Ne Oldu?

12 Ağustos-17 Kasım 1930 tarihleri arasında, 98 gün boyunca CHF’ye korkulu anlar yaşatan Serbest Fırka’nın Ankara’nın isteği üzerine kendini feshettiği günlerde, Manisa’da bir esrarkeş kahvehanesinde toplanan bir grup Nakşibendi, daha sonra kendilerine yöneltilecek suçlamalara bakılırsa, halifeliğin kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması, fes yerine şapka giyilmesi gibi “Devrim Kanunları”ndan duydukları rahatsızlığı dile getiriyorlardı. Grubun lideri Giritli “Derviş” Mehmet, bir süredir İslami halk inancına göre “Deccal”a karşı mücadele etmekle görevlendirilen “Mehdi” olduğuna inanıyordu, çevresindekileri de buna inandırmıştı. Bu grubun Menemen’de gerçekleştirdiği ve Kubilay adlı bir asteğmenle iki bekçinin ölümüyle bitecek olan kanlı olay, Cumhuriyet tarihine damgasını vuracaktı.

► Dinle correctiv.org 2025

Bir Macar İcadı: Turancılık

“Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan/ Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan…” Ziya Gökalp’in Trablusgarp hezimetinin yaşandığı 1911’de İttihat Terakki’nin edebiyatçı kesiminin Selanik’te çıkardığı Genç Kalemler dergisinde yayımlanan "Turan" adlı şiirin bu son iki dizesi, deyim yerindeyse ırkçı Türkçülüğün amentüsüdür. Peki Turancılığı Osmanlılar veya Türkler mi icat etmişlerdir?

► Dinle correctiv.org 2025

Batı ile Aşk ve Nefret Hikayemiz

30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Anlaşması sonrasında İstanbul başta olmak üzere Anadolu’nun pek çok önemli şehrinin İtilaf Güçleri tarafından işgal edilmesinden yaklaşık altı ay sonra İzmir’e Yunan askerlerinin çıkartma yapmasıyla başlayan Milli Mücadele Batı’nın düşman olarak tanımlanmasını mecbur kılmıştı. Ancak Cumhuriyet Türkiye'sinde yönetici elitler ile kültür insanlarının ve onların şekillendirdiği halkın Batı’ya yönelik duyguları çok çelişkili oldu.

► Dinle correctiv.org 2025

199 Günlük Meydan Okuma: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası

Muhaliflerden arınmış İkinci Meclis 11 Ağustos 1923’te açıldıktan iki gün sonra Meclis Başkanlığı’na yine Mustafa Kemal seçildi. Aynı gün Lozan görüşmeleri sırasında Baş Delege İsmet Bey ile sürekli çekişen Rauf Bey istifa etti, yerine Fethi Bey Başbakan oldu. 23 Ağustos’ta Lozan Barış Antlaşması Mustafa Kemal’in elleriyle seçtiği üyelerden 14’ünün muhalefetine rağmen TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe girdikten sonra sıra, Halk Fırkası’na resmiyet kazandırmaya geldi. Fırkanın resmen kuruluşu 11 Eylül 1923, Dahiliye Vekâleti tarafından tescili ise 23 Ekim 1923 olduğu halde, kuruluş tarihi, İzmir’in geri alınışının tarihine denk getirilmek için 9 Eylül 1923 olarak kabul edildi. Dikkat edilirse kurulan partinin adında “cumhuriyet” ibaresi yoktu. Halk Fırkası’na “Cumhuriyet Halk Fırkası” denmesi, dışlanan muhaliflerin Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TpCF) adıyla bir parti kuracakları haberlerinin yayılmasıyla gündeme gelmiş, TpCF’nin kurulmasından bir hafta önce, yani 10 Kasım 1924’te fırkanın adı Cumhuriyet Halk Fırkası yapılmıştı. Haziran 1925’te Şeyh Said İsyanı’nın ardından TpCF kapatıldıktan sonra “cumhuriyet” ibaresi CHP’nin tekeline girecekti.

► Dinle correctiv.org 2025

Direnme Hakkının Tarihi: İnsanın Leviathan'a Karşı Savaşı

Yönetenlerin haksızlıkları ve adaletsizlikleri karşısında yönetilenlerin başkaldırma, ayaklanma, devrim gibi aktif, sivil itaatsizlik gibi pasif yöntemlerle direnme hakkına sahip olup olmadıkları Antik dönemden beri, yönetenler ve yönetilenler ile bazen ilkinin bazen ikincilerin yanında olan düşünürler tarafından ateşli biçimde tartışılıyor. Örneğin Eski Yunan’da ‘Polis’ (şehir-devleti) düzenini bozmak, tanrılara karşı gelmekle eş anlamlı görülmüştür. Bu bağlamda Sokrates’in (MÖ 469-399) ölüme mahkûm edilmesine neden olan başkaldırısı çok ayrıksı bir olay. Sokrates’in öğrencisi Platon (Eflatun) Sokrates’in tavrından çok etkilendiği halde halkın yöneticilere direnme hakkına karşı çıkmıştır. Platon’un öğrencisi Aristo da demokrasiye ve direnme hakkına karşıdır. Peki daha sonraki çağlarda durum farklı mıydı?

► Dinle correctiv.org 2025

Kürdistan: Var mı, Yok mu?

‘Kürdistan’ terimi ilk kez, son Büyük Selçuklu Sultanı Sancar Bey’in (ö. 1157) merkezi bugünkü İran’ın Hemedan kentine yakın Bahar kenti olan ‘Kürdistan Eyaleti’ için kullanılmıştı. Kaşgarlı Mahmud'un 11. yüzyılda kaleme aldığı sanılan Divan-ı Lügat-it Türk'ün ekindeki haritada 'Arzü'l Ekrad' (Kürtlerin Dünyası) ifadesi okunuyordu. Yavuz Sultan Selim (1512-1520) döneminde İran’dan Irak’a, Suriye’den Anadolu’ya uzanan geniş Kürdistan coğrafyasının önemli bir bölümüne hakim olan 28 Kürt beyi (Ümera-yı Ekrad) değişik imtiyazlar karşılığında Osmanlı Devleti’ne bağlı kalmaya söz verdiler. Bu dönemin belgelerinde coğrafi terim olarak ‘Kürdistan’ kullanılıyordu...

► Dinle correctiv.org 2025

11 Kasım 1938’de “Küllerinden Doğan” İnönü

İnönü 25 Ekim 1937 günü başvekillikten resmen istifa ettikten sonra sadece Malatya Milletvekili sıfatıyla evine çekilecekti. Elbette perde arkasında yaşananların Anadolu’nun dört bir yanına yansıması kolay olmayacaktı. Örneğin İsmail Arar’a göre, Güzel Ordu gazetesinin 29 Ekim tarihli nüshasında İnönü’nün resmi basılmış, altına da “Başvekil İsmet İnönü” yazılmıştı. Uyarılar üzerine gazetenin Ordu’da dağıtılan ve başka illere gönderilmek üzere postaya verilen tüm nüshaları toplanarak İsmet İnönü’nün resminin altındaki “Başvekil” sözcüğünün üzeri çizilerek gazete yeniden dağıtıma çıkarılmıştı. Başbakanlıktan ayrılır ayrılmaz gazetelerde ne ismi ne de resmi kalmıştı. İnönü ile ilgili haberlere son verilmişti. Bir yıldan uzun bir zaman içinde İnönü basında unutulmuştu bile. Peki nasıl oldu da, bir yıl sonra İnönü, Atatürk'ün yerine oybirliğiyle Cumhurbaşkanı seçildi?

► Dinle correctiv.org 2025

Din, Siyaset, İdeoloji ve Mumyalama

Ölünün iç organlarını çıkardıktan sonra ilaçlayarak çabuk bozulmayacak hale getirmeye mumyalama veya tahnitleme deniliyor. Eski kültürlerin pek çoğunda olan mumyalama, insan ruhunun ölümden sonra da hayatını sürdürdüğü inancına dayanır. Mumyalama deyince aklımıza ilk eski Mısır gelir ancak İsmail Hami Danişmend “Türk mumyacılığı çok eskidir, ancak bilinen mumyalar hep İslamiyet'ten sonraki devirlere aittir” der ancak Mısırlıların tekniğini "çirkin bir ameliyat" olarak niteleyen Danişmend Türklere ait tahnit tekniğinden söz etmez. Tekniğini bilmiyoruz ama Osmanlıların 16. yüzyılın sonlarına kadar ölen padişahları mumyaladığını biliyoruz.

► Dinle correctiv.org 2025

Kızıl Elma Nedir? Neresidir?

Kızıl Elma bir Türk söylencesi midir? Bugünün Türk milliyetçileri veya ırkçıları, bu soruya kocaman bir ‘evet!’ derler ancak bu konuda ürettikleri metinler bir iki paragrafı geçmez. Çünkü 11. yüzyıl yazarı Kaşgarlı Mahmud’un lügatindeki söylenişiyle ‘alma’nın Eski Türkler için önemli bir meyve olduğuna dair bilgimiz yok. Bazı minyatürlerde yer alan meyve tabağı çizimlerinde elmaya benzer meyveler var ama bunların Kaşgarlı’da adı daha fazla geçen kayısı, şeftali veya erik olması mümkün. Eski Türk kültürü uzmanlarından Emel Esin’e göre ise Kızıl Elma sembolleştirmesi elmaya değil, Eski Türklerde Güneş ve Ay’ı anlatan kızıl topa dayanır. Hatta bu kızıl top ilerleyen dönemlerde ‘muncuk’ adıyla bayrak ve tuğların tepesini süsleyecektir. Buna karşılık Roderic H. Davison, E. J. Gibb veya onlardan nakille Stefanos Yerasimos gibi araştırmacılara göre Kızıl Elma efsanesi erken Bizans’ta doğmuştur. Gelin bu tezlerin izini birlikte sürelim.

► Dinle correctiv.org 2025

İnönü’nün Başbakanlık’tan Uzaklaştırılması

18 Eylül 1937’de, Başvekil İsmet İnönü, TBMM’de yaptığı konuşmada “birkaç aydır Türk efkâr-ı umumiyesini işgal eden fakat bugün artık maziye karışmış olan Tunceli hadisesi” hakkında şunları söylemişti: "Şimdi size, Tunceli’ndeki vaziyetin bugünkü halini arz etmek isterim. Cumhuriyet’in imar ve ıslah programına muhalefet eden, nüfusları az olmakla beraber, altı aşirettir. Bugün bu altı aşiretin ne kadar adamı varsa, bunlar reisleriyle beraber faaliyet imkânından tamamen mahrum bırakılmıştır. Cumhuriyet ordusu ve zabıtası, bu hadise esnasında yaptığı takiplerde, hurafe olarak zihinlerde yerleşen ne kadar uçurum halinde dere ve ne kadar çıkılmaz dağ varsa, hepsini Ankara sokakları gibi baştan başa geçmişlerdir. Kanun götüren ordu, jandarma neferleri- nin, ayak basmadığı yer, inmediği dere ve çıkmadığı tepe yoktur. Cumhuriyet’in ıslahat ve imar programına muhalefet eden bütün engeller ortadan kaldırılmış ve program bir an fasıla vermeksizin ilerletilmektedir. (…) İsyana iştirak eden aşiret reislerinin hepsi mahkemeye verilmişlerdir. Umumi, tabii olan adliye mahkemesine verilmişlerdir. Cumhuriyet idaresinin kuvvetli olduğu kadar, şefkatli ve adaletli olduğunu göstermek itibariyle Tunceli hadisesi en son ve en mukni, bir misal olmuştur.” Başbakan’ın açıkladığına göre devletin kaybı 51 yaralı 30 “şehit” idi. İsyana iştirak edenlerden ise 265 ölü, 20 yaralı vardı. Şimdi sıra Dersim’de dönüşümün başlatılmasına gelmişti. Bu, İnönü’nün başbakan olarak son konuşması oldu. İki gün sonra, Anadolu Ajansı şu haberi geçti: “Başvekil Malatya Mebusu İsmet İnönü’ne talep ve ricası üzerine, Reisicumhur Atatürk tarafından bir buçuk ay mezuniyet verilmiş ve Başvekâlet vekâletine İktisat Vekili Celâl Bayar tayin edilmiştir.”

► Dinle correctiv.org 2025

Resmi Tarihin Hainleri: 150’likler ve Diğerleri

24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Barış Antlaşması, birçok alt anlaşma ve sözleşmenin yanı sıra, 1 Ağustos 1914 ile 20 Kasım 1922 arasında işlenen savaş ve "Ermeni Tehciri" suçlarına karışanlara genel af, yasa ve protokoller de içeriyordu. Bu maddeleri, İttihatçı gelenekten gelen mesai arkadaşlarını cezadan korumak isteyen Mustafa Kemal eklettirmişti ancak, dava arkadaşlarını koruyayım derken, "davaya katılmamış/karşı çıkmış/ihanet etmiş" olduğu düşünülen kişilerin cezalandırılması konusunda rejimin elini de bağlamıştı. Bu paradoksu çözmek Lozan Heyeti'nin İkinci Murahhası olan ırkçı-Türkçü Dr. Rıza Nur’a nasip(!) oldu. Büyük tartışmalardan sonra, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne, Milli Mücadele sırasında İtilaf Devletleri'yle ya da İstanbul hükümetleriyle işbirliği yapmış 150 kişiyi af kapsamı dışında tutma hakkı tanındı. Ancak muhaliflerin tasfiyesi bu listeyle sınırlı kalmadı, günümüze kadar "vatandaşlıktan çıkarma" kılıcı muhaliflerin başının üstünde sallandı.

► Dinle correctiv.org 2025

Cezayir Meselesi’nde Türkiye’nin Alnı Ak mı?

20. yüzyılın başlarından itibaren, Fransız sömürgeciliğine hem İslamcı gruplardan hem milliyetçi gruplardan hem de solcu gruplardan örgütlü tepkiler gelmeye başlamıştı. Bu üç kesim de farklı nedenlerle Türkiye’deki Kemalist deneyimi büyük ilgi ile izliyorlardı. Kasım 1919'dan itibaren Fransızlar, Adana-Antep-Urfa yöresini işgal ettiklerinde, Fransız birliklerindeki Moritanyalı, Libyalı, Tunuslu ve Cezayirli askerler Moritanyalı, Libyalı, Tunuslu ve Cezayirli askerlerin bir bölümü Türk tarafına geçmişlerdi. Milli Mücadele’nin kazanılmasından sonra da bu askerler Türk vatandaşlığına alındılar, kendilerine bir miktar toprak verilerek Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde iskân edildiler. Ama ilgi bununla sınırlı kaldı. 1830’dan beri Fransız sömürgesi olan Cezayir sorununa uluslararası kamuoyunun dikkatini çeken Komünist Enternasyona…

► Dinle correctiv.org 2025

Atatürk Döneminde Türkiye-SSCB İlişkileri

İki ülke arasındaki ilişkiler Milli Mücadele yıllarında başlamıştı. Fahir Armaoğlu’nun Sovyet belgelerinden aktardığına göre, anlaşmadan sonraki bir yıl içinde Sovyet Rusya, Ankara Hükümeti’ne karşılıksız olarak 39.275 tüfek, 327 makineli tüfek, 54 top, 62.986.000 tüfek mermisi, 147.079 top mermisi, 1.000 atımlık top barutu, 4.000 el bombası, 4.000 şarapnel mermisi, 1.500 kılıç, 20 bin gaz maskesi ve 10 milyon altın ruble yardım göndermişti. Değişik kaynaklarda değinilen Sovyet Rusya’nın veremediği silahların Almanlardan alınması için Almanya’ya gönderilen 1.760.000 ruble, İtalya’daki bir hesaba yatırılan 1 veya 3 milyon İtalyan lireti, Sovyet Rusya temsilcileri Danilof ve Bagirof tarafından getirilen 200 kilo külçe altın ile Sovyet Rusya’nın parasal yardımı 17,5 milyon rubleye yaklaşıyordu. Ayrıca yüksek miktarda gıda ve tahıl yardımları vardı. Ama en önemlisi Batum’un Gürcistan’a verilmesi şartıyla Doğu sınırı güvence altına alındığı için, Türk orduları Batı Cephesi’ne kaydırılmış ve Yunanlara karşı zaferlerin kazanılması mümkün olmuştu. Sovyet Rusya, kendisi de henüz emekleme döneminde olduğu halde İngiliz emperyalizmine karşı "Kemalist Türkiye"yi desteklemeye, 1923'ten sonra da devam etti.

► Dinle correctiv.org 2025

Sansürle Kararan Beyaz Perde

Cumhuriyet döneminde ilk bireysel şirket Kemal Film Bir Facia-i Aşk ve Boğaziçi Esrarı adlı filmlerin getirdiği gelirle güçlenince 1923’te Halide Edip’in Ateşten Gömlek filmini sinemaya uyarlamaya karar vermişti. Muhsin Ertuğrul’un çektiği film, Milli Mücadele’yi konu alan ve Müslüman Türk kadınların (Bedia Muvahhit ve Neyyire Neyir) oyunculuk yaptığı ilk Türk filmiydi. 1930’larda yurt dışında eğitime gönderilen Faruk Kenç ve Turgut Demirağ gibi genç sinemacılar, Avrupa’da gördüklerini uygulamaya başladılar. Ancak bu yıllarda ciddi bir sinema endüstrisinden söz edilemezdi. Buna 1923-1932 yılları arasında filmler gösterime girmeden önce mahalli polis tarafından izlenir ve filmin uygun görülmeyen yerleri kesildikten sonra gösterimine izin verilirdi. Nihayet 9 Haziran 1932 tarihinde bir yönetmelikle film gösterimini denetlemek üzere merkezî bir sansür heyeti oluşturuldu. 26 Aralık 1933 tarihli bir başka yönetmelikle de senaryo sansürü başlatıldı.

► Dinle correctiv.org 2025

Ertuğrul Fırkateyni Faciası

Osmanlı ve Japon imparatorlukları arasındaki ilişkileri taçlandırmak için 14 Temmuz 1889’da İstanbul’dan yola çıkan, dönüş yolunda 16 Eylül 1890’da Kumanonada Denizi’nde batan bir geminin hazin hikayesi.

► Dinle correctiv.org 2025

13 Eylül 1922’de İzmir’i Kim Yaktı?

1 Eylül’de “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri diye biten ünlü bildirgesini yayımladıktan sonra orduyla birlikte İzmir’e doğru ilerleyen Mustafa Kemal, 9 Eylül günü yorgun ordunun konakladığı Nif’in (şimdi Kemalpaşa) biraz ilerisindeki Belkahve’den yabancı harp gemileriyle dolu körfeze ve Anadolu şehirlerinin aksine tek bir dumanın bile tütmediği İzmir’e uzun uzun baktıktan sonra yanındakilere “Bu şehre bir şey olsaydı çok üzülürdüm” demişti. Mustafa Kemal 10 Eylül’de Turgutlu üzerinden İzmir’e geldi. Ordu mensupları ve İzmir’in ileri gelenleri onu karşılarında görünce biraz şaşırmışlardı. Çünkü henüz gelmesini beklemiyorlardı. Şaşkınlık geçince büyük bir coşku yaşandı. Hoş geldin demeye gelenler, çiçekler, çelenklerle süslü bir sofrada yenilen yemek, alkışlar, yaşasın sesleri… Ancak Yunan Ordusu’nun acele ile terk ettiği İzmir’in içi karmakarışıktı. Bu nedenle Mustafa Kemal’I Karşıyaka’da İplikçizadelerin köşküne yerleştirdiler. İstirdat’ın dördüncü gününde güzel hava tersine döndü. İzmir’in en mamur, en güzel, en zengin mahalleleri alevler içindeydi çünkü....

► Dinle correctiv.org 2025

"Sezar'ın hakkı Sezar'a, Tanrı'nın hakkı Tanrı'ya"

“Tanrı-Kral” anlayışının “Tanrı’nın oğlu-Kral” anlayışına evrilmesi çok uzun zaman almıştı. Hıristiyanlığın doğuşuyla çağdaş olan Roma İmparatorluğu ise, çok tanrılı (Pagan) bir devletti ve herkes istediği tanrıya inanıyordu ve devlet işleyişinde herhangi bir din esas alınmıyordu. Yani Roma ‘seküler’ (dünyevi) bir devletti. Ama Hıristiyanlığın yayılmasıyla birlikte bu durum değişti. Nitekim Laikliğin ilk işareti sayılan Matta İncili’ndeki “Kayzer’in şeylerini Kayzer’e ve Tanrı’nın şeylerini Tanrı’ya ödeyin” ya da Türkçeye geçtiği şekliyle “Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin” ayeti Roma’da Neron döneminde, Hıristiyanlığa yönelik ağır baskılar sonucu ortaya çıkmıştı. Hıristiyan-Katolik doktrinine göre, dünya Adem’le Havva’nın cennetten kovulmasından bu yana Civitas Dei (“Tanrı Sitesi/Devleti’) ve Civitas Terrara (Yeryüzü Sitesi/Devleti) olarak ikiye ayrılıyordu. Katolik Kilisesi ise, Yeryüzü Devleti’ndeki Tanrı Devleti’nin temsilcisiydi. Devletle Kilise arasındaki gerilimi ilk çözen, daha sonra Bizans adını alacak olan Doğu Roma İmparatorluğu’nun başı I. Consantinus’un 313 tarihinde yayımladığı ‘Milano Fermanı’ oldu. Bu fermanla Hıristiyanlık resmen tanındı ve din özgürlüğü güvenceye alındı. Bunun karşılığında da Kilise, Constantinus’u ödüllere, iltifatlara boğdu. Bu süreç Doğu’da Büyük Theodosius ve Batı’da Gratianus tarafından bir adım daha ileri götürülerek Hıristiyanlık, “Resmi Din”; Katolik Kilisesi, “Devlet Kilisesi” ilan edildi.

► Dinle correctiv.org 2025

İttihatçılar ve Kemalistlerin Bektaşi Siyasaları

II. Mahmud’un 1826’da Yeniçeri Ocağı’nı lağvetmesi ile birlikte Bektaşiler için zor günler başlamıştı ama II. Mahmud’un halefi Abdülmecid’in (1839-1861) annesi Bezm-i Alem Valide Sultan’ın bir Bektaşi tekkesine gidip “Oğlum padişah olsun!’ diye dua etmesi, bu kötü durumun çok kısa sürdüğünü gösteriyor. Gerçekten de Nakşi şeyhleri göstermelik olmaktan ileri gidememiş, eski Bektaşi tekkelerinde yine Bektaşi önderlerinin sözü geçmişti. Amasya’ya sürülen Hamidullah Çelebi de 1834’te affedilerek Hacıbektaş’a dönmüştü. Abdülaziz zamanında İmparatorluğun değişik yerlerinde ve özellikle Mısır’da Bektaşi tarikatı toparlanmaya başladı. Mısır Hidivleri siyasi amaçları doğrultusunda Bektaşileri destekledi. Bektaşileri Farmasonluğa sokan Mısır Hidivi Mustafa Fazıl Paşa idi. Bektaşileri Arnavutluk’ta bir devlet kurmak istedikleri için sıkı takibe alan II. Abdülhamid bile Topkapı’da eski Bektaşi dergâhı olan Takkeci Baba Dergâhı'nın yerine yeni bir dergâh inşa etmelerine izin vermişti. Ancak bunlara rağmen Bektaşiler kendilerini diğer tarikatların içinde gizlemeye devam etmiştir. II. Abdülhamid’i devirip tahta kukla V. Mehmed Reşad’ı çıkaran İttihatçıların ve onların devamı olan Kemalistlerin Bektaşilik ile ilişkisi ise tek tip olmadı.

► Dinle correctiv.org 2025

Hacı Bektaş-ı Veli, Kadıncık Ana, Abdal Musa ve Balım Sultan

Yesevilik, Haydarilik, Vefailik ve Kalenderiliği kaynaştıran Babai hareketi kökenli Abdalan-ı Rum (Abdallık) hareketinin devamı olan Bektaşiliğin kurucusu olarak kabul edilen Bektaş’tan dönemin resmî kronikleri, hatta sûfî kaynakları bile bahsetmez. Ancak ne Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ne Yûnus Emre ne de Anadolu’da yaşamış başka hiçbir sûfî onun kadar güçlü bir kutsallaştırmanın konusu olmuştur. Kendisinden söz eden kaynakların en eskisi 1240’daki Babailer Ayaklanması’nın manevi lideri Baba İlyâs’ın torunu Elvan Çelebi’nin aile tarihidir. Ama burada çok kısa bir bilgi vardır. Hacı Bektâş-ı Velî hakkında ikinci kaynak, vefatından yaklaşık yüz yıl sonra, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin torunu Ulu Ârif Çelebi’nin emriyle Ahmed Eflâkî tarafından kaleme alınan Menâḳıbü’l ârifîn adlı Farsça eserdir. Bu eserde de Hacı Bektâş-ı Velî hakkında kısa bir pasaj vardır. XV. yüzyılın sonlarına ait bir başka önemli kaynak ise yine 1240’ta Selçuklu’ya karşı ayaklanan Baba İlyâs’ın soyuna mensup bir sûfî tarihçi olan Âşıkpaşazâde’nin Tevârîh-i Âl-i Osmân adlı eseridir.

► Dinle correctiv.org 2025

Baba İlyas, Baba İshak ve Babailer Ayaklanması

Bazı kaynaklara göre 10 Muharrem 637 (12 Ağustos 1239) Cuma günü, bazı kaynaklara göre ise 1 Ağustos 1240 Çarşamba günü başlayan Babai İsyanlarının mahiyetini anlamak için biraz önceye gitmek gerekir. 1211’de Rum (Anadolu) Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ölümü üzerine oğulları I. İzzeddin Keykavus ve I. Alaaddin Keykubad arasındaki iktidar mücadelesi ülkenin toplumsal dokusuna ve ekonomik durumuna çok zarar vermişti. 1220’de I. Alaaddin Keykubat’ın tahta çıkmasıyla düzen sağlanmış görünüyordu ancak kötü günler yakındı.

► Dinle correctiv.org 2025

Melek Tavus’un Evlatları: Ezidiler

Ezidilerin inançları Kitab-ı Cilve (Tecelli Kitabı) ile asılları ile kopyaları yüzlerce yıl önce kaybolan Mushaf-ı Reş (Kara Kitap) adlı iki kutsal kitapta anlatılan yaratılış efsaneleri üzerine kurulu. Ancak bu kitaplar günümüze kadar ulaşmadığı için, Ezidilik inancı esas olarak gelenekle biçimlenmiş, Irak’ta ya da Ermenistan’da yaşayan Ezidiler için kutsal olanla Türkiye’de yaşayan Ezidiler için kutsal olan farklı olmuş. Türkiye kamuoyunda yanlış bir biçimde "Şeytana Tapanlar" diye karalanan Ezidilerin inançları arasında ne şeytana tapmak, ne de kötülüğü sembolize eden şeytan var. Dahası, Şeytan kelimesini ve anlamca buna benzeyen “kaytan”, “şad”, “şer”, “melun” ve “lanet” gibi kelimeleri telaffuz etmeleri bile yasak. Anlaşılan Ezidiler, hem Müslümanlıkta ve Hıristiyanlıkta yeri olmayan Melek Tavus’un halkı olmanın, hem de egemen Türk ve Arap etnisitesinden olmak yerine Kürt olmalarının cezasını çekiyorlar. Ne de olsa “öteki"nin -hele de azınlık ise- "kendinden daha aşağı ve kötü olduğu” fikri, insanlık tarihinin en eski negatif bilgisi.

► Dinle correctiv.org 2025

78. Yılında 33 Kurşun Olayı/ Geliyê Seyfo

1943 yılının Temmuz ayının son günlerinde, Van’ın Özalp İlçesi’nde yaşanan ve Türk tarih yazımına “33 Kurşun Olayı”, Kürt tarih yazımına “Geliyê Sefo” (Seyfo Deresi/Geçidi Katliamı) diye geçen o meşum olayın içyüzünü ortaya çıkarmak, henüz tam olarak mümkün olmadı çünkü olayı soruşturan Genelkurmay Askerî Mahkemesi kayıtları araştırmacılara hâlâ açılmadı. Ancak yıllar sonra ortaya çıkan ayrıntıları bir araya getirince, tarihe “33 Kurşun Olayı” diye geçen meşum olayın şöyle geliştiği anlaşılıyor: 1940’ların başlarında, Özalp Kaymakamı Hilmi Tuncel, Özalp Jandarma Kumandanı Vasfi Bayraktar ve Hudut Tabur. Kumandanı Binbaşı Şükrü Tüter (bazı kaynaklarda Tutar diye geçer) devletin zafiyetlerini yüzünden bir türlü sağlanamayan sınır güvenliğini kendilerine sadık adamlardan oluşturulan çetelere havale etmişlerdi. 1943 yılının yaz aylarından birinde, bu çetelerden biri, İran’da yaşayan Milan (Milânengiz veya Milânlar) Aşireti reisi Mehmedi Misto’ya ait hayvanlardan, bazı tanıklara göre 400-500'ünü, bazı tanıklara göre ise 1.500-2.000 kadarını kaçırıp Türkiye’ye getirmişlerdi. Türk istihbarat belgelerinde, dedelerinin Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslara karşı Osmanlı Devleti’ne hizmet ettiği, kendisinin de olayın yaşandığı 1943 yılında dahi Türk istihbaratı için çalışmakta olduğu kayıtlı olan Mehmedi Misto, olay üzerine Özalp Kaymakamı’na bir mektup yazmış ve “Gasp edilen hayvanlarımı bana iyilikle iade ediniz. Ben sizin dostunuzum. Ricamı kabul etmezseniz bu hayvanlarımı aynı usûlle geri alabilirim. Fakat bu takdirde Türk Hükûmeti’nin haysiyeti rencide olur. Buna sebebiyet vermeyiniz” demişti. Kaymakam haksızlığını kabul etmek bir yana "Haddini bil, gelip karını da koynundan alırız" cevabıyla olaylar çığrından çıkmıştı.

► Dinle correctiv.org 2025

Siyasete Olimpiyat Molası

Yunanca “Olimpiyat” kelimesi, sanıldığı gibi oyunların şerefine yapıldığı Yunan mitolojisinin baş tanrısı Zeus’un oturduğu Olimpos Dağı’ndan değil, muhtemelen Olimpia Şehir Devleti’nden geliyor. Olimpia’daki ilk atletizm müsabakalarının kaç yılında yapıldığı konusunda pek çok rivayet var. MÖ. 1. yüzyıl tarihçisi Diodorus’un belirttiğine göre 117. Olimpiyat’tan üç yıl sonra bir güneş tutulması meydana gelmişti. Bu tutulma, eğer MÖ 310 yılındaki güneş tutulması ise, ilk olimpiyatın MÖ 776'da başladığı hesaplanıyor. Bazı araştırmacılar ise, MÖ 9. yüzyıl yazarı Homeros’un Illiada adlı destanındaki atlet tasvirlerinden hareket ederek, olimpiyatları çok daha önceye götürüyorlar. MÖ 586 yılından itibaren Olimpia’dan başka Pythia, Nemea, Isthmia, Elis ve Pisa şehir devletlerinde de yapılan olimpiyatların ilk altı yüzyılında yarışmalara sadece Yunanca konuşan özgür ve genç erkekler’ katılabilirmiş, ancak MS 2. Yüzyılda Yunan yarımadasının Romalıların eline geçmesinden sonra yarışmalara Yunan olmayanların katılmasına da izin verilmiş.

► Dinle correctiv.org 2025

Kolomb’dan Günümüze Tütünün Sergüzeşti

Tütün, patlıcangiller (Solanacease) familyasından altmış dört cinsi içinde barındıran, bilimsel adı “nicotiana” olan türün bir üyesi. Tütünün ana vatanının Asya mı, Avustralya mı yoksa Amerika kıtası mı olduğu yolunda değişik teoriler varsa da genel kabul, tütünü Avrupa’ya tanıtan kişinin 1492 yılında Amerika Kıtası’nı “keşfeden” Kristof Kolomb olduğu. Kaynaklara göre, Kolomb’un adamları, tütünle ilk kez Venezuela kıyılarının açıklarındaki bugünkü adıyla Trinidad ve Tobago adalarında tanışmışlardı. Yerlilerin bir bitkinin yapraklarını bir çubuğa yerleştirdiklerini, daha sonra yakarak dumanını içlerine çektiklerini gören Kolomb ve arkadaşları, yerlilerin "tobacco" adını verdikleri tütünü Avrupa’ya getirdiklerinde bu kadar tutulacağını muhtemelen tahmin etmemişlerdi. Gerçekten de daha sonraki yıllarda Amerika kıtasına adını veren Amerigo Vespuci, dünyanın çevresini dolaşan Ferdinand Macellan ve Güney Amerika’daki Aztek uygarlığının sonunu getiren ve kıtayı İspanya’nın sömürgesi yapan Hernando Cortez gibi Kolomb’un ardılları, Kolomb ve yerliler gibi tütünün tiryakisi olmuşlardı. Onların da etkisiyle tütün Avrupa’da öyle bir moda olmuştu ki 1550’lere kadar, başta İspanya ve Portekiz olmak üzere, Belçika, İsviçre, İtalya, Fransa ve İngiltere’de tütün tanınıyor, hatta küçük çapta üretiliyordu. Tütünün Osmanlı coğrafyasına girişi ise 1570’lerde olmuştu...

► Dinle correctiv.org 2025

Hasan Sabbah ve Haşhaşilerin Çarpıtılmış Tarihi

Hasan Sabbah ve adamları yani Haşhaşiler hakkındaki bilgilerimizin ezici bölümünü, Şiilik-Karmatilik-İsmaililik-Nizarilik zincirine düşman olan Sünni yazarlardan derlemiş bulunuyoruz. Resmi öğretiye göre Haşhaşilik, İslam dininde görülen mezhepsel kırılmanın ardından Şiiiliğe bağlı İsmailiye mezhebinin Nizari kolunu temel alan ve kendi çevresinde “Şeyhü’l Cebel” yani “dağın sahibi, dağın efendisi” olarak anılan İsmaili din adamı Hasan Sabbah tarafından 1090 yılında İran’da ele geçirilen Alamut kalesinde sınırları belirlenmiş bir tarikat öğretisinin genel adıdır. İsmaili kökenlere sahip olan Haşhaşilik öğretisini benimsemiş tarikat üyelerine “Haşhaşi” (çoğulu "Haşhaşin") denmektedir. Gerçekleştirmiş oldukları sayısız suikast ve terör eylemleri ile Batılı ve Doğulu birçok yazarı etkilemiş olan tarikatın kurbanları tarafından tarikata üye olanları tanımlamak için konulmuş Haşhaşi ismi tarikat örgütlenmesi hakkındaki rivayetlerde haşhaş bitkisinden elde edilmiş uyuşturucu ürünlerinin tüketiminin etkisiyle işlenmiş cinayetlerden gelmektedir. Bu hikâye Haçlılar tarafından Avrupa'ya, oradan Osmanlı'ya, oradan da günümüz Türkiye'sine taşınmış, özellikle son yıllarda iktidar sahiplerinin bazı siyasi muhalifleri için bolca kullandığı bir terim haline gelmiştir. Peki Hasan Sabbah ve öğretisi hakkında “öteki tarihçiler” ne der?

► Dinle correctiv.org 2025

Cumhuriyet Tarihinin Ünlü Dolandırıcıları

2 Nisan 2021 tarihli Bal Tutan Parmağını Yalar başlıklı programda rüşvet, yolsuzluk tarihçemizin siyaset ve devlet teşkilatıyla ilintili serencamına şöyle bir göz atmıştık. Bu hafta da "dolandırıcı" diye tabir edilen şahısların hikayelerini paylaşmak istedim. İlk ünlü dolandırıcımız “Eyüplü Halit”, 1970’lere kadar İstanbul’da, İstiklal Caddesi’nde faaliyette bulunan ünlü erkek hazır giyim mağazası Mayer’in sahibi Georg Mayer’in 1978 yılında Türkischer Basar (Eugen Salzer Verlag) üst başlığıyla yayınladığı ve Türk Çarşısı Şark’ta Ticaretin Püf Noktaları (Kitabevi, 2008) başlığıyla çevirisi yayınlanan hatıratında yer alan kahramanlardan biri. Bu hatıratta Halit, 68 genç kadını evlenme vaadiyle dolandırmış bir kahraman olarak resmedilmekte, ancak hayatı hakkında daha fazla bilgi yer almamakta. Eksik kalanları Yaşar Danacıoğlu’nun hatıralarından yararlanarak Rıfat N. Bali tamamlıyor.

► Dinle correctiv.org 2025

Mezopotamya’nın Kadim Halkı: Süryaniler

Süryanilerin kökenine ilişkin tartışmalar, milliyetçilik akımlarının şiddetlendiği 19. yüzyılda ortaya çıktı. Bugün özellikle diasporada, tarihlerini Asurlulara götürenlerle, ilk Hıristiyan topluluklarından Aramilere götürenler arasında ateşli bir tartışma sürüyor. Asurlular en eski yazılı belgeleri MÖ 2000 yıllarına ait olan Mezopotamyalı bir şehir devleti halkı. Mezopotamya kavimlerinin karışımı olduğu iddia edilen Aramiler ise tarih sahnesine MÖ 1400’lerde çıkmışlar. Tevrat’a göre, Aramiler ile Asurlular Nuh’un oğlu Sam’ın beş oğlundan ikisinin neslinden geliyorlar, ama MÖ 1000’li yıllarda birbirlerine düşman olmuş bu iki kardeş. Aramilerin en azından bir bölümü, 30’lu yıllarda Hıristiyanlığı kabul ederek 38 yılında Antakya Patrikliğini kurdular. Hıristiyanlığı kabul etmeyen Aramilerden ayırt etmek için, bu gruba Süryani denildi. Yani Süryani adı, kökeni Asur veya Arami olan bir halkın dinsel adı. Bu yüzden de bugün Süryani denince akla etnik vurgusuna göre dinsel vurgusu ağır basan etno-dinsel grup geliyor.

► Dinle correctiv.org 2025

Tek Parti Dönemi’nde Uyuşturucu Üretimi ve Denetimi

Son zamanların popüler figürü olan eroin, afyondan elde edilen morfinin sentezlenmesiyle elde edilen bir kimyasal madde. Eroine benzer ilk madde, 1874 yılında Londra’daki St Mary's Hastanesinde çalışan İngiliz kimyacı C. R. Alder Wright tarafından sentezlendi. 23 yıl sonra 31 Ağustos 1897’de Almanya’daki Bayer ilaç firmasında çalışan kimyager Dr. Felix Hoffman afyon sakızının doğal türevi olan ve morfine benzeyen fakat ondan daha az bağımlılık yaratan kodeini elde etmek üzere çalışırken, kodeinden üç kat daha kuvvetli olan başka bir madde elde etti. Bayer bu maddeyi "heroin" olarak adlandırdı. Kelime Almancada “kahraman” anlamına gelen "heroisch" kelimesinden türetilmişti. Çok iyi bir ağrı kesici özelliği olan ilaç kanser ve tüberküloz hastaları üzerinde, savaşta yaralanan askerlerde ve hatta soğuk algınlığı etkilerini azaltmak için hiçbir yan etkisi olmadığı belirtilerek uzunca bir süre piyasada kaldı. Mucize ilaç olarak tanıtılan eroin çok kısa bir sürede bu iki kıtada yayıldı. 1910 yılına gelindiğinde ilacın yan etkileri olduğu anlaşıldı. 1912 yılında ise Bayer firması eroin üretimini tamamen durdurdu. Peki bu sırada Osmanlı ülkesinde neler oluyordu? Daha geniş bilgi için: Cengiz F. Erdinç'in Overdose Türkiye, Türkiye'de Eroin Kaçakçılığı, Bağımlılığı ve Politikalar (İletişim, 2004)

► Dinle correctiv.org 2025

Abdülaziz’in İntiharı(!) ve “Çerkes” Hasan Olayı

Abdülaziz, babası II. Mahmud öldüğünde dokuz yaşındaydı. Tahta 16 yaşındaki ağabeyi Abdülmecid geçmişti. Abdülmecid kardeşini kafese hapsettiği gibi sistemli bir eğitim almasını da engellemişti. Abdülmecid 1861 yılında veremden öldüğünde halk, onun yerini alan babacan tavırlı, alçakgönüllü, sade ve alaturka giyimli, içkiye uzak duran, bir oturuşta bir kuzuyu bitiren, geceleri ney üfleyen, güreşe, horoz dövüşüne, köçek dansına ve ortaoyununa düşkün, halkın arasına karışmaktan çekinmeyen yeni padişahı sevmişti. Ancak bu sevilen padişahın sonu trajik olacaktı...

► Dinle correctiv.org 2025

Özel Harp Dairesi’nin Becerikli Çocuğu: Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT)

1950’de Kıbrıslı Rumlar İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra pek çok ülkeye tanınan "kendi kaderini tayin" hakkı uyarınca bir plebisit yaparak Yunanistan’a bağlanmak istediğinde Türkiye hâlâ eski tavrını sürdürüyordu. Hatta 1949’da CHP’nin Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak, 1950’de ise DP’nin Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü “Türkiye ve Yunanistan arasında Kıbrıs diye bir sorun yoktur” diyerek Yunanlıların ve Rumların elini epeyce güçlendirmişlerdi. Aslında bunda şaşılacak bir şey yoktu; çünkü o yıllarda hem CHP’nin hem de DP’nin en önemli hedefi Batı bloğuna ve NATO’ya kabul edilmekti. Aynı arzu Yunanistan’da da olduğu için, taraflar suyu bulandırmak istemiyorlardı. Ancak “güvercin” Fuad Köprülü’nün yerine “şahin” Fatin Rüştü Zorlu’nun Dışişleri Bakanı olunca durum değişecekti. Rakiplerinin “sert, kırıcı, yabancı düşmanı, çok zeki” gibi sıfatlarla tanımladığı Zorlu ile birlikte Türkiye aktif biçimde “Taksim” politikasına yöneldi. Aslında bunun için uygun bir zamandı çünkü Mart 1955’de Türkiye, Irak, İran ve Pakistan arasında imzalanan Bağdat Paktı dolayısıyla ABD ve İngiltere, Türkiye’ye toleranslı davranıyorlardı.

► Dinle correctiv.org 2025

Hahambaşı Hayim Nahum Efendi Kimdir?

1873’te Manisa’da doğan Hayim Nahum, küçük yaşta Filistin’e giderek İbranice ve Arapça öğrendikten sonra eğitimi için Alliance Israélite Universelle (kısaca Alyans) adlı örgütten yardım istemişti. Hayim Nahum, örgütün yardımıyla Paris’te ilahiyat eğitimi aldıktan sonra 1897’de Alyans için çalışmaya başladı. Bu yıllarda Paris’te II. Abdülhamid’in muhalifleri Jön Türklerle (geleceğin İttihatçıları) ilişki kuran Hayim Nahum, Alyans’ın desteğiyle İstanbul'daki Haham Okulu'nda ilerde kayınpederi olacak, Edirneli Abraham Danon'un yardımcılığına getirildi. 1899 yılında Danon’un kızıyla evlendi ve II. Abdülhamit’in kütühanesinde çalışmaya başladı. Muhtemelen bu görevi sırasında Abdülhamid’in yaveri ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (İTC) Merkez Komitesi’nden Selim Sırrı (Tarcan) aracılığıyla bu sefer İstanbul’daki İttihatçılarla yakınlaştı.

► Dinle correctiv.org 2025

II. Abdülhamid ve Theodor Herzl

Aydınlanma düşüncesi ve 1789 Fransız İhtilali’nin yarattığı özgürlük ortamından diğer gruplar gibi Yahudiler de yararlanmıştı. 1799’da Napolyon, Mısır Seferi sırasında Yahudilere Akka’nın dışında bir yerde yerleşim kurma sözü verdi, ancak bölgeden kısa sürede çekilince bunu gerçekleştiremedi. 1840’ta, Kudüs’teki Britanya temsilcisi Lord Palmerston “Britanya İmparatorluğu’nun yüksek çıkarlarını korumak üzere” bir Avrupalı Yahudi Yerleşim Kolonisi kurma fikrini ortaya attı ama arkası gelmedi. Başlangıçta II. Abdülhamid Rusya, Romanya ve Yunanistan gibi ülkelerde zulüm gören ve bu yüzden ülkelerinden kaçmak zorunda kalan Yahudileri sahiplenmiş ve onların ülkenin çeşitli vilayetlerine yerleştirmişti. Fakat bu ailelerin Filistin’e yerleşmeleri istenmiyordu. Bâbıâli’nin ısrarını kırmak üzere 1878’de “Şark Meselesi” başlığıyla bir makale yazan ve makalesinde İngiltere hamiliğinde bir Yahudi Devleti’nin kurulması fikrini atan iş adamı Edward Cazelet, İstanbul’a planını görüşmeye gitti. Ancak yanıt değişmedi. Yahudi göçmenler için Adana, Halep ve Mezopotamya’da geniş topraklar vardı. Ancak Filistin’e göç mümkün değildi! Osmanlı ülkesine hicret edecek Musevilerin hükümet tarafından bir işaret verilmeden kabule aykırı hareket eden memurlar şiddetle cezalandırılacaklardı. Bu arada Yahudiler kendi aralarında “Siyon Aşıkları” adlı bir dernek kurmuşlardı. Böylece Yahudilerin Filistin ve Kudüs’e yerleşmesini amaçlayan Siyonizmin de ilk adımı atılmış oldu.

► Dinle correctiv.org 2025

Tarihin İntihar Kasidesi

Muhtemelen insanlık tarihi kadar eski olan intihar eylemi, Platon, Aristo, Epikür, gibi Antik Çağ filozoflarınca olumsuzlanırken, ilahi dinlerin hemen hepsinde onaylanmayan davranışlar arasında sayılmıştır. Kuran'da intihara ilişkin açık hüküm olmamasına rağmen İslam geleneğinde de intihar günah kabul edilir, intihar eden kişinin cennete gidemeyeceği, cehennemdeyse ölümüne neden olan olayı tekrar tekrar yaşayacağına inanılır. Buna rağmen tarih boyunca İslam toplumlarında çok sayıda intihar olayı yaşanmıştır. Görünüşe göre bunların çoğu namus ve onurun korunmasıyla ilgilidir. 19. yüzyıldan itibaren modernleşme ile birlikte, Batı edebiyatının romantik intihar vakalarının da etkisiyle, karşılıksız aşk, başarısızlık, yoksulluk ve mali krizler yüzünden bunalıma düşenlerin intiharı oldukça sık rastlanan durumlar olmuştur. Ya da modernleşme ile intihar vakaları görünür hale gelmiştir. İntihar yöntemleri de modernleşmiş; eskinin suya veya uçuruma atlama, iple asma, bıçakla kesme, zehirli bitki yeme gibi yöntemlerinin yerine revolver, havagazı, kimyasal maddeler gibi yeni araçlar kullanılmaya başlamıştır.

► Dinle correctiv.org 2025

“Eğer biregû hamr içse, bir akça cürm alına!”

Alkol kelimesi Arapçada bir şeyin özü, aslı anlamına gelen “el kuhl" sözünden Batı dillerine girmiştir. Spotify tanıtım: Alkollü içkilerin tarihi insanlığın tarihi ile yaşıttır. Nuh’un gemisindeki insanların şarap içerek hayatta kaldıkları, şarabı da onların dünyaya yaydığı rivayet olunur. Mitolojiye göre şarabın anavatanı Ege havzasıdır. En eski dinlerden biri olan Musevilikte sarhoş olmamak koşuluyla içki içilmesine izin vardır. Şarabı "İsa'nın kanı" olarak kutsal sayan Hıristiyanlık içkiyi törenlere katmıştır. İçkiye karşı en katı tutumu takınan İslamiyet’in bile içkiyi yasaklama kararını vermesi kolay olmamıştır.

► Dinle correctiv.org 2025

1915’e Ad Vermek: Tehcir, Fazahat, Mukatele, Medz Yeghern, Soykırım

Adının ‘tehcir’ mi, ‘mukatele’ mi, ‘kıt’al’ mi, ‘katliam’ mı, ‘kırım’ mı, ‘soykırım’ mı olduğuna bir türlü karar vermediğimiz ‘1915-1917 arasında yaşananlar’ hakkında konuşmak, Osmanlı İmparatorluğu'nun Cihan Harbi'ni kaybettiğinin anlaşılmasından 1920’ye kadarki dönemde bugünkü kadar zor değildi. Hatta o yıllarda olayların ‘katliam’ veya ‘facia’ olduğunu, failler bile kabul ediyordu. Örneğin tehcirin baş mimarı Talat Paşa anılarında “Esas olarak askeri bir önlemden başka bir şey olmayan göç ettirme, vicdansız ve karaktersiz insanların elinde bir facia şeklini almıştır” demişti. 1918’de savaş suçlarını soruşturmak üzere kurulan Mustafa Arif (Deymer) başkanlığında kurulan Osmanlı Dahiliye Nezareti Komisyonu’nun raporuna göre Birinci Cihan Harbi’nde ölen Ermeni sayısı 800.000’di. İTC üyesi olan ancak tehcirde rol almayan Mustafa Kemal 24 Nisan 1920’de meclisteki açık celsede yaptığı konuşmada “maziye aid fazahat” (geçmişe ait rezillik, ayıp) demiş, “bu tür fecayiin (faciaların) tekrarından vazgeçmemizi istiyorlar” diyerek suçu zımnen kabul etmişti. Ancak Ermeniler 3 Aralık 1920 tarihli Gümrü Anlaşması ile taleplerinden vazgeçmek zorunda kaldıktan sonra, o güne dek İtilaf Devletleri’nin kulağına kar suyu kaçırmamak için gayet özenle seçilen dil ve politikasını değişecekti.

► Dinle correctiv.org 2025

1845-1852 İrlanda Patates Kıtlığı

Tarihçi William H. McNeill, 1999’da yazdığı “Patates Dünya Tarihini Nasıl Değiştirdi?” başlıklı makalesinde “Patates tahıla nazaran dört kat daha fazla karbonhidrat içerdiği için Avrupa’da hızlı nüfus artışına neden olan, kıtanın sanayileşmesini sağlayan ve bugünkü uygarlığın temelini oluşturan bir bitki” demişti. Patatesin anayurdunun, Güney Amerika kıtasındaki And Dağları’nın eteklerinde, İnka uygarlığının yayıldığı Peru ve Bolivya vadileri olduğu sanılıyor. İnka topraklarını ele geçiren İspanyol sömürgeci komutan Francisco Pizarro 1560 yılında tam 99 yumruyu İspanya Kralı II. Felipe’ye sunacak ama patatesin Avrupa halkları tarafından benimsenmesi çok uzun sürecekti.

► Dinle correctiv.org 2025

Türkiye'nin NATO Sevdası

Amerikan Yakın Doğu ve Afrika İşleri Bürosu’nun Ekim 1946’da açıklanan raporunda Türkiye’nin coğrafi konumuyla Sovyet askeri ve siyasi etkisinin Doğu Akdeniz’e kolay bir şekilde akabileceği bir bölgede şişenin ağzındaki tıpa görevini gördüğü belirtilmişti. ABD Başkanı Truman’ın "containment" (Doğu Bloku'nu çevreleme) politikasında önemli roller biçilen Türkiye ve Yunanistan’a ünlü "Marshall Yardımı" verildi. Haziran 1948'de Sovyetler Birliği, Batı Berlin'i kuşatmaya başladı. Bunun üzerine ABD, İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Norveç, Danimarka, İzlanda, Portekiz, İtalya ve Kanada 4 Nisan 1949'da Washington'da NATO'yu (North Atlantic Treaty Organization/Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) kurdular.

► Dinle correctiv.org 2025

Bal Tutan Parmağını Yalar Ülkesi

Halen İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunan bir Sümer tableti rüşvetin ilk belgesi sayılabilir. Sümerolog Veysel Donbaz’ın çözdüğü “Sümer okul günleri” adlı tablette okulun başarısız bir öğrencisinin ailesinin öğretmeni evlerine davet edip yedirip içirmesi v türlü hediyeler vermesi anlatılıyor. Tabletin devamında, bu ağırlamanın sonucunu okuyoruz: Başarısız çocuk birden sınıfın en başarılı öğrencisi olmakla kalmıyor, ardından sınıf başkanı bile seçiliyor. 2.300 yıl öncesine ait bir Çin metninde, yolsuzluğun 40 yolu sayılmış. Belgeye göre, rüşveti önlemek için memurlara verilen "yang-lien" adlı ek ödeme yapılıyormuş, ama sonucun ne olduğu yazılı değil belgede. “Nasıl dilin ucundaki balı veya zehri tatmamak mümkün değilse, devlete hizmet edenlerin de kralın hasılatının en azından küçük bir parçasını yiyip bitirmemesi mümkün değildir. Nasıl sudaki bir balığın su içip içmediğini tespit edemezsek, devlete hizmet edenlerin de kendileri için para alıp almadıklarını tespit edemeyiz.” Bu satırlar da Hint hukukunun temel kaynaklarından sayılan MÖ 400’lü yıllarda yazılmış Arthasastra’dan alınma.

► Dinle correctiv.org 2025

Avamdan Havasa, İttihatçılıktan Kemalizm’e Memduh Şevket Esendal

Asıl adı Mustafa Memduh olan kahramanımız, 29 Mart 1884’te bir taşra kasabası olan Çorlu’nun (Tekirdağ) o zamanki adıyla Papayani Mahallesi'nde, İzmarada adında bir Rum’un kiralık evinde doğmuştu. İsimlerinden Mustafa, peygamberin isimlerinden biri olarak, Memduh ise, dedesinin mahlası olarak konulmuştu. Sonradan kendi ifadesiyle "günün modasına uyup" babasının adı Şevket’i ikinci isim olarak benimsedi. 1934’te Soyadı Kanunu kabul edildikten sonra “eski Türklerin yaptıkları gibi (...) büyüklerden birinden bir ad" ister ve “Esendal” soyadını kendisine İsmet (İnönü) Bey verir…

► Dinle correctiv.org 2025

Rıdvan Paşa Cinayeti, Abdürrezzak Bedirhan Bey Ve Rusların Kürt Politikaları

23 Mart 1906’da Abdürrezzak Bey’in adamlarının basit bir yol yapım anlaşmazlığını bahane ederek İstanbul Şehremini Rıdvan Paşa’yı öldürmeleri sadece Abdürrezzak Bey’in değil tüm Bedirhanilerin, hatta İstanbul’daki Kürt toplumunun da kaderini değiştirdi. Rıdvan Paşa Cinayeti’nin ardından Bedirhan Bey Ailesi’nden 12 yaş üzeri erkekler dahil 178 kişi ve aileyle ilişkisi olan yaklaşık 3.000 kişi Mekke ve Şevket-i Derya vapurlarıyla çeşitli yerlere sürgün edildi. Trablusgarp’a sürgün edilen Abdürrezzak Bedirhan Bey 1910’da affedildince önce İstanbul’a geldi ardından Rusya Sefareti’nin bilgisi dahilinde Tiflis’e giderek buradaki Rus yetkililerle işbirliği halinde Kotur, Soma, Bradost, Salmas ve Urmiye’deki etkili bazı Kürt aşiret liderlerine bağımsızlık için Rus desteğinin önemini anlattı. Abdürrezzak Bey, doğrudan bir ayaklanma örgütlemeye girişmek yerine, “Kürt milliyeti” fikrinin yerleştirilmesi maksadıyla Rusya’da Kürtler hakkındaki akademik çalışmaların geliştirilmesine yoğunlaştı."

► Dinle correctiv.org 2025

6-17 Mart 1921 Koçgiri İsyanı

Tarihî Dersim Sancağı’nın batısında yer alan Sivas’ın İmranlı, Zara, Suşehri, Kangal, Divriği, Hafik ilçeleriyle, Erzincan’ın Refahiye ve Kuruçay ilçelerindeki 135 köyde yaşayan, ezici çoğunluğu Kızılbaş/Alevi Kürt olan konfederasyonu olan ve Dersim’in Hasanan Aşireti ile akrabalığı olduğu söylenen Koçgiri Aşireti, Dersim bölgesinin geneli gibi, 20. yüzyılın başlarına kadar devletle, İstanbul’la pek sıcak ilişkiler içinde olmamışlardı. Sorunlar devletin resmî belgelerinde ağırlıklı olarak “asayişsizlik” başlığı altında toplanıyordu. Ancak 23 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’in ikinci kez ilan edilmesiyle ortaya çıkan özgürlük ortamında kurulan Kürt cemiyetlerinden bazıları Dersim’de de faaliyet göstermeye başlayınca, milliyetçi uyanışın ilk filizleri de belirdi.

► Dinle correctiv.org 2025

Bacıyan-ı Rum'dan Anşa Bacılılara

23 Mayıs 1887'de, Tokat Mutasarrıflığı'na, Anşa Bacı ve oğlu Hasan hakkında gönderilen şikayet dilekçesi ve II. Abdülhamit Dönemi’nin Kızılbaş politikaları...

► Dinle correctiv.org 2025

Mustafa Kemal’in “Altın Vuruşu”: 3 Mart 1924’te Hilafet’in İlgası

1-2 Kasım 1922 gecesi saat 03.00’te, gök gürültüsünü andıran alkışlar arasında kabul edilen ve Saltanat’ın kaldırılmasını sağlayan iki maddeli kanunun 1. maddesinde, Misak-ı Milli sınırları içinde TBMM hükümetinden başka hükümet tanınmayacağı kesin bir dille belirtilirken, 2. maddesinde “Türkiye Devleti, Hilafet makamının dayanağıdır” denmişti. Peki ne olmuştu da, 16 ay sonra, 3 Mart 1924 günü bu dayanaktan vazgeçilerek Hilafet makamının kaldırılması gerekmişti?

► Dinle correctiv.org 2025

Kavel ve Paşabahçe Grevlerinden 15-16 Haziran’a

Pek çok işyerinde pandemiyi gözardı eden koşullara, düşük ücretlere, sigortasız ve güvencesiz çalıştırılmaya, kıdem tazminatlarının gaspına; sendikalaşmanın engellenmesine karşı direnişler, grevler yapılırken emek tarihi ne diyor?

► Dinle correctiv.org 2025

1933 Üniversite Reformu

Boğaziçi Üniversitesi'ne kayyım-rektör atanmasına karşı akademisyenlerin ve öğrencilerin saygı uyandıran direnişleri vesilesiyle Darülfünun'un İstanbul Üniversitesi oluşunun hikayesi...

► Dinle correctiv.org 2025

28 Kanun-ı Sani’yi Unutma-II

Kazım Karabekir mi, Enver mi, Mustafa Kemal mi? Geçen hafta TKP lideri Mustafa Suphi ve yoldaşlarının 28/29 Ocak 1921 gecesi, Karadeniz'de katledilişinin hikayesini anlatmıştık. Bu hafta “azmettirici kimdi?” sorusuna cevap vereceğiz...

► Dinle correctiv.org 2025

28 Kanun-ı Sani’yi Unutma-I

"28 Kanun-ı Sani’yi Unutma-I" Mustafa Suphi ve Yoldaşları Nasıl Katledildi?

► Dinle correctiv.org 2025

Bir Tetikçi: Yakup Cemil. Bir Darbe: 23 Ocak 1913 Babıali Baskını

Olağan şüphelilerin muhaliflere saldırdığı, MHP liderinin siyasileri ve gazetecileri tehdit ettiği günlerde tarihten kıssa: Bir Tetikçi: Yakup Cemil... Bir darbe: 23 Ocak 1913 Babıali Baskını...

► Dinle correctiv.org 2025

Celali İsyanları ve Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Kuraklık

Türkiye için kuraklık artık depremden daha büyük tehlike. Yakında iklimsel kaynaklı ölümleri görmeye başlayacağız" derken Anadolu'nun kuraklık tarihi bize ne anlatıyor?

► Dinle correctiv.org 2025

Birahane Darbesi, Reichstag Yangını, Uzun Bıçaklılar Gecesi, Kristal Gece

Trump’ın faşist taraftarlarının ABD Kongresi’ne yönelik kanlı darbe girişimi, 1923-1938 arasında Hitler’i iktidara taşıyan seri darbeleri anımsattı...

► Dinle correctiv.org 2025

Osmanlı’nın “Frenk” ve “Frengistan” Algısı

Genel olarak Batı, özel olarak AB ve ABD ile ilişkilerimizdeki med-cezirlerin tarihçesine göz atmaya ne dersiniz?

► Dinle correctiv.org 2025

106 Yıldır Kanayan Yara: Sarıkamış Faciası

Enver Paşa Naciye Sultan'a erotik mektuplar yazarken Allahüekber Dağları’nda kaç bin asker buzdan heykele dönüşmüştü? Olan bitenin sorumlusu kimdi?

► Dinle correctiv.org 2025

Soykırımsal Dilin Kötü Çağrışımları

MHP Genel Başkanı ve Genel Başkan Yardımcısı'nın HDP'lileri PKK ile özdeşleştirdikten sonra "itlaf edilmeleri gereken zehirli haşereler" diye nitelemesi kötü bir devlet geleneğinin izini sürmeyi gerekli kıldı...

► Dinle correctiv.org 2025

Osmanlı’dan Miras Kalan Kötü Gelenek: Avcılık

Bir Amerikalı'ya Dersim’de 7-13 Aralık 2020 tarihleri arasında 50 mermi kullanarak yaban keçisi vurması için verilen izin şimdilik iptal edildi ama tehlike henüz geçmedi...

► Dinle correctiv.org 2025

Sabiha-Zekeriya Sertel Gazeteciliği ve Tan Matbaası Baskını

Bundan 75 yıl önce bugün Hüseyin Cahit'in "Kalkın Ey Ehli Vatan!" çağrısıyla binlerce kişilik güruh Tan Gazetesi'ni yerle yeksan etmişti. O zihniyet halen dipdiri...

► Dinle correctiv.org 2025

Futbol Sadece Futbol Değildir!

Maradona'ya veda ederken Black Stockings, Cuma Ligi, Atina Olayı, Sivas-Kayseri Maçı Faciası ve El Salvador-Honduras Futbol Savaşı'nın hikayesi... Ayşe Hür: "Müslüman Türklere futbolu sevdirenler Osmanlı Devleti’nin tebaası olan Yahudiler, Rumlar, Ermeniler ve Levantenlerdi. Osmanlı ülkesindeki ilk futbol karşılaşması, 1875’te Selanik’te, 1880’lerde İzmir’de, 1890’larda ise İstanbul’da yapıldı. II. Abdülhamid’in gazabından kurtulmak için, 1901’de ilk futbol kulüplerini ‘Black Stockings’ (Siyah Çoraplar) adıyla kuran Müslüman Türkler, daha ilk maçlarında Rumlara karşı 4-1 yenik iken, ünlü jurnalci başı Ali Şamil ve adamlarına yakalandılar. Halk arasında ‘Pazar Ligi’ diye anılan 'Constantinople Football League' 1904’te oluşturuldu. Moda, Elpis ve Imogene takımlarının mücadelesinde ilk kupayı, İngiltere Sefaret gemisi tayfalarının takımı Imogene kaldırdı..."

► Dinle correctiv.org 2025

Külhanbeyi, Kabadayı, Çeteci, Mafya Babası

Siyasilere tehdit ve hakaret mektupları gönderecek kadar pervasızlaşan organize suç örgütlerinin kısa hikayesi... Ayşe Hür: "Osmanlı döneminde, kabadayılık, ünlü 150’liklerden gazeteci Refii Cevat Ulunay’ın tabiriyle 'bir çeşit şehir şövalyeliğiydi'. Hulki Aktunç, kabadayılığın böyle efsaneleştirilmesine karşı çıkar ve onları 'şehir eşkıyaları', 'şehir Celalileri' olarak niteler. Siyah cepkenleri, beyaz ama yaz kış yaka bağır açık gömlekleri, boyunlarında muskaları, ellerinde tespihleri, başlarında püsküllü fesleri ile gezen kabadayılar, koltuk altında saldırma, bellerinde kama taşırlar ama mecbur kalmadıkça kavga etmezler, cana kıymazlardı..."

► Dinle correctiv.org 2025

Seyit Rıza TBMM'ye ve Milletler Cemiyeti'ne Mektup Yazdı mı?

15 Kasım 1937'de altı arkadaşıyla birlikte Elazığ'da idam edilen Seyit Rıza'nın 1921-1937 arasında devletle yazışmaları bize farklı bir hikâye anlatıyor... Ayşe Hür: "10 Eylül 1921 tarihli bu telgrafta, Seyid Rıza ve diğer reislerin TBMM Hükümeti’ne bağlı oldukları belirtilmekte, Koçgiri liderlerinden Alişan ve arkadaşlarının affedilmesi rica edilmektedir. TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne diye başlayan 13 Kasım 1921 tarihli telgrafta Seyid Rıza, Koçgiri meselesini çözümek için gelecek tahkikat heyetinden beklediklerini dile getirerek tüm Dersim namına Mustafa Kemal’e teşekkür eder. İkinci Umumi Müfettişlik'ten Dahiliye Vekaleti’ne çekilen 8 Aralık 1928 tarihli şifreli telgrafta Seyit Rıza ve Baytar Nuri’nin Cumhuriyet hükümetine bağlı olduklarını belirttikleri ve haklarındaki şüphelerin giderilmesi için ovada iskanlarını rica ettikleri yazar..."

► Dinle correctiv.org 2025

1894 İstanbul, 1939 Erzincan ve 1966 Varto Depremleri

114 kişinin hayatını kaybettiği 30 Ekim 2020 İzmir Depremi vesilesiyle alınması gereken tedbirler üzerine belki birkaç gün daha düşünmemizi sağlar umuduyla... Ayşe Hür: "Bizans dönemindeki adıyla Konstantinopolis'te irili ufaklı 50’den fazla deprem olduğu sanılıyor. Bunlardan kayda geçen ilki 402 yılında. 407, 437, 447, 450, 542 yılında olanlar ise çok şiddetliydi. Halkın "Kıyamet-i Suğra" (Küçük kıyamet) adını verdiği 1509 depreminde sarsıntılar 45 gün sürmüş, bazı kaynaklara göre 15 bin kişi ölmüştü. II. Bayezid, Topkapı Sarayı’nı terk edip 10 gün bahçedeki çadırda yaşamış, sarsıntılar durmayınca Edirne Sarayı'na taşınmıştı..."

► Dinle correctiv.org 2025

Bosna-Hersek'in İlhakı ve 1908 Boykotajı

CB Erdoğan'ın Fransız markalarına, mallarına yönelik boykot çağrısı, bundan 112 yıl önce bu topraklarda gerçekleştirilen bir boykot olayını hatırlamaya vesile oldu... Ayşe Hür: "Bosna-Hersek, 1878 Berlin Anlaşması’na göre Avusturya-Macaristan (Habsburg) İmparatorluğu tarafından işgal edilecek ve yönetilecekti. Bosna-Hersek üzerinde Osmanlı hükümranlık hakları ise devam edecekti. 9 Ekim 1903’te Mürzsteg Programı’yla bölgenin kontrolü biraz daha Habsburg idaresine geçti. 12 Eylül 1908 günü II. Abdülhamid’in doğum günü şerefine yabancı elçilere verilen ziyafete çağrılmayan Bulgaristan’ın İstanbul temsilcisi (Kapı Kethüdası) Geşov durumu protesto ederek 13 Eylül günü Sofya’ya gidince ilk kriz yaşandı..."

► Dinle correctiv.org 2025

Prometeus'tan Şeyh Şamil'e Kafkasya

50'ye yakın etnik grubun, adet olduğu üzere dostluktan ziyade düşmanlık biriktirmeyi başardığı Kafkasya'ya ve Rusların Kafkasya politikalarına biraz daha yakından bakalım mı? Ayşe Hür: 'Kafkasya' adı ilk defa Yunan yazarı Aiskhylos'un MÖ 490’da yazdığı "Zincire Vurulmuş Prometheus" adlı eserde kullanılmıştı. Terimin Rus kaynaklarında ilk boy gösterişi Osmanlı'nın "Deli" dediği "Büyük" Petro döneminde (1682-1725) oldu. Tiflis, Baku, Nahçıvan ve Erivan’ın Rusya’ya katılması 1801’de I. Aleksander zamanında oldu. 1810’da Azerbaycan’a yönelen Rus orduları, 1814 ve 1826’da İran’daki Türk asıllı Kaçarları yenerek tüm Kafkasya’yı hakimiyetlerine aldılar...

► Dinle correctiv.org 2025

1893 Şikago Kolomb Sergisi'nde "Kürt Dramı"

Bugün Dario Fo'nun eserinin Kürtçe sahnelemesi yasak, halbuki 127 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu'nu Yeni Dünya'da bir Kürt piyesi temsil ediyordu... Ayşe Hür: "Batılılaşma politikasının parçası olarak Osmanlı İmparatorluğu 1851 Londra, 1855 Paris, 1862 Londra, 1867 Paris, 1873 Viyana, 1889 Paris Dünya Sergisi ve 1893 Kolomb Dünya Sergisi’ne katılmıştı. Osmanlı İmparatorluğu sergiye Şubat 1891'de özel bir heyet aracılığıyla davet edildi. Mayıs ayında sergi hazırlıkları için bu alanda tecrübesi ve ödülleri olan İlya Suhami Sadullah Firması’yla anlaşma yapıldı."

► Dinle correctiv.org 2025

Ümitten Hüsrana: Türk-Ermeni Teali Cemiyeti

Türk-Ermeni Teali Cemiyeti programının tanıtım alanı boş kalmış. Oraya şunu ekleyelim: 27 Ekim 1922 tarihli Jogovurti Tsaynı gazetesinde, Tavit Der Movsesyan öncülüğünde, amacı milliyetçi Türklerle Ermeniler arasında samimi ilişkiler tesis etmek olan bir oluşumdan bahsediliyor, bu oluşum için Dahiliye Nezareti'nden de gerekli iznin alındığı belirtiliyordu. Ancak olaylar umulduğu gibi gelişmedi...

► Dinle correctiv.org 2025

"Her Türk Asker Doğar" ve "Ordu Millet" Doktrini

Askerlikle ilgili kavram ve kurumların toplum yaşamındaki ve siyasetteki ağırlığının hem arttığı hem nitelik değiştirdiği bu günlerde, askerlik kurumuna daha yakından bakalım... Ayşe Hür: "I. Murad Dönemi'nden (1326-1389) itibaren Osmanlı Devleti’nde askerlik teşkilatının belkemiğini, Hıristiyan tebaa arasından seçilen ve Müslümanlaştırılan 'devşirme'lerden oluşturulan Kapıkulu Ocakları oluşturuyordu. 1597-1611 arasında Anadolu'yu tarumar eden Celali İsyanları sırasında beylerbeylerine ve sekban birliklerine asker almak için vergi toplama yetkisi verilerek, askeri sınıfla reayanın, yani yönetenle yönetilenin birbirine karıştırılmaması ilkesi açıkça ihlal edilmişti..."

► Dinle correctiv.org 2025

Taş Devri'nden Günümüze Haritacılık

1916 Sykes-Picot Haritası,1920 Sevr Haritası, nihayet 2020 Sevilla Haritası... "Haritalar en az toplar ve savaş gemileri kadar emperyalizmin silahları olmuştur" diyen harita tarihçisi J. B. Harley haklı mı? Ayşe Hür: "Çek Cumhuriyeti'nin Pavlov köyü civarında bulunan mamut dişine çizilmiş harita MÖ 25.000 yılına tarihlenir ve üzerinde dağ, nehir ve vadileri gösterdiği sanılan çizgiler vardır. 1930 yılında Kerkük yakınlarındaki Ga-Sur yerleşiminde bulunan 7,6x 6,8 santimlik kil tablet, Azala adlı birinin 354 iku (12 hektar) boyutlarındaki tarlasına dair bir haritayı gösterir..."

► Dinle correctiv.org 2025

Cihan Harbi'nde İskele Savaşları ve "Mütekabiliyet Sürgünleri"

Cihan Harbi'nde İskele Savaşları ve "Mütekabiliyet Sürgünleri" ... Ayşe Hür: "1914-1917 arasında Karadeniz, Ege ve Akdeniz kıyıları İtilaf gemilerinin bombardımanı yüzünden büyük kayıplar verdi. Cezasını da Osmanlı ülkesinde yaşayan yabancı uyruklular ödedi. 15 Nisan 1915’te Fransızların Jeanne d'Arc zırhlısı Antalya körfezinde yakaladığı kayıklardaki 1.000 kile buğday, 55 teneke sade yağ, 10 teneke zeytinyağı, 50 kıyye peynire el koymuştu. 14 Mayıs 1915’te Fransızlar Kaş’ın Kale nahiyesinde Osmanlı sancağını indirip Fransız bayrağını çekerken işbirlikçilikle suçlanan yerli Rumlardan 18 kişi Konya-Bozkır’a sürüldü..."

► Dinle correctiv.org 2025

Resmi Tarihin Yazmadığı 13 Eylül 1916 Ankara Yangını

Hatay, Cudi, Çanakkale, Mersin, Adana, Bursa ormanları yanıyor. Neden yanıyor, kim yakıyor, henüz bilmiyoruz. Halbuki tarihimizden yangınların Devlet'in etnik temizlik ve iskân politikalarında kolaylaştırıcı rolü olduğunu biliyoruz. Nasıl mı?

► Dinle correctiv.org 2025

82. Yılında Hatay Devleti'nin İlhakı ve Türkleştirilmesi

Fahrettin Altay Paşa'ya "Cumhurbaşkanlığını bırakıp Hatay’a çete reisi olacağım" diyecek kadar konuyu kişiselleştiren Atatürk'ün irredendist başarı öyküsü...

► Dinle correctiv.org 2025

Bizans, Ermenilere ve Süryanilere Zulmetmiş miydi?

Malazgirt Savaşı'nın 949. yıldönümünde CB Erdoğan Ahlat'ta yaptığı konuşmada bazı iddialar dile getirdi. Bu hafta bunlardan birinin izini sürüyoruz.

► Dinle correctiv.org 2025

Bizans, Ermenilere ve Süryanilere zulmetmiş miydi?

► Dinle correctiv.org 2025

Yavuz, İdris-i Bitlisi, Çaldıran ve Kızılbaş Katliamı

Yavuz, İdris-i Bitlisi, Çaldıran ve Kızılbaş katliamı... Ayşe Hür: "13. yüzyılda Moğol Cengiz Han soyundan Hûlagü’nün orduları, 14.yüzyılın sonundan itibaren Timur’un orduları tarafından tarumar edilen Kürdistan coğrafyası 15. yüzyıl boyunca sırasıyla her ikisi de Sünni Türk(men) hanedanları olan Karakoyunlular ve Akkoyunluların egemenliğinde yaşamıştı. Fatih Sultan (II.) Mehmed’in 1473’te Otlukbeli’nde yendiği Akkoyunluların sonunu 1501’de Şii Safevilerin 14 yaşındaki lideri Şah İsmail getirecekti. Doğu sınırındaki bu gelişmeler Osmanlı Devleti’ni Dersim ve Kürdistan’la ilgili özel politikalar geliştirmeye yöneltti..."

► Dinle correctiv.org 2025

1538 Preveze Zaferi'nden 1853 Sinop Baskını'na...

Türkiye ile Yunanistan'ın deniz savaşlarının eşiğine geldiği günlerde denizcilik tarihimize bakmak kıssadan hisse çıkarmak açısından önemli görünüyor... Ayşe Hür: "İlk kez Fatih Sultan Mehmed döneminde hutbelerde ‘‘Sultan-ül Berreyn’’ yerine ‘‘Hakan-ül Bahreyn ve Sultan-ül Berreyn’’ ifadesi kullanılmaya başlandı. Lala Şahin Paşa’nın girişimleriyle Gelibolu’da denizci ocağı kuruldu. II. Bayezid döneminin ünlü korsanı Kemal Reis 1470 yılında Vezîrâzam Mahmud Paşa’nın emri altında, bir azap olarak Eğriboz seferine katılmış, adanın fethinden sonra oraya yerleşmişti. I. Selim dönemin ünlü korsanları Kurdoğlu (Cartulli) Muslihiddin ile Midilli Vardari Yakup Ağa'nın İshak, Oruç, Hızır ve İlyas adlı dört oğlu idi..."

► Dinle correctiv.org 2025

1920 Sevr Anlaşması Sürecinde Kürtler

100 yıl önce Paris Konferansı'nda Seyid Abdülkadir, Şerif Paşa ve Binbaşı Noel'in Kürtler için planları nelerdi, Mustafa Kemal bu planları nasıl bozdu? Ayşe Hür: "Şerif Paşa Galatarasay Lisesi'nin ardından Fransa’daki Saint-Cry Askeri Akademisi'nde okumuş, 1890'larda 'Paşa' unvanı almış, Brüksel ve Paris'te Askeri Ataşelik yapmış, 1898’de Stockholm’e orta elçi olarak atanmıştı. 1919 yılında Britanya’nın İstanbul Sefareti Müsteşarı Hohler’in merkeze şöyle yazmıştı: Noel, çok iyi insan, çok güçlü biri. Kürtlerin peygamberi olmak istiyor. Kürtler gibi kimse yoktur, onlar çok asil, çok iyiler diyor. Binbaşı Noel, bir 'Kürt Lawrence’dir!' Mustafa Kemal 11 Haziran 1919’da Diyarbakırlı Cemil Paşazade yoluyla Kürtlere şu mesajı gönderdi “İngiltere, bağımsız Kürdistan haritasını Ermenilerin çıkarına kurban ediyor. Kürtler ve Türkler birbirlerinin gerçek kardeşleridir ve birbirlerinden ayrılmaları mümkün değildir'..."

► Dinle correctiv.org 2025

Kemalist Müzik Devrimi’nde Alaturka-Alafranga Çatışması

Şark musikisinden Garp müziğine... Ayşe Hür: "1924’te Yeni Sinema’da Osman Zeki (Üngör) Bey’in yönettiği orkestra Zeki Bey’in Cumhuriyet Marşı ile Beethoven’in Beşinci Senfonisi’ni çalmıştı. İkinci konsere çıkarken orkestranın adı artık ‘Riyaset-i Cumhur Filarmonik Orkestrası’ idi. 1926’da Darülelhan’ın ‘Şark Musikisi Şubesi’nin kapatılacağını derleme çalışmaları yapmak üzere gittiği Anadolu gezisinden dönüşte öğrenen Darülelhan’ın hocası Rauf Yekta Bey, “bir milletin musikisi resmî bir encümenin kararıyla nasıl ilga olunabilir?” diye şaşkınlığını dile getirmişti. 26 Kasım 1927’deki radyo yayın akışı şöyleydi: 19.00 Stüdyo Musiki Heyetinden Şevketza Faslı. 19.30 Esham ve Tahvilat Borsası Haberleri. 19.40 Telsiz Telefon Orkestrası. 20.10 Zahire Borsası Haberleri. 20.20 Telsiz Telefon Musiki Heyeti. 20.50 Anadolu Ajansı Haberleri. 21.00 Telsiz Telefon Orkestrası. 21.30 Teganni..."

► Dinle correctiv.org 2025

Deyiş mi, Horovel mi, Sirto mu, Klam mı, Türkü mü?

Ayşe Hür: "1923 Temmuz’unda Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasıyla artık resmen varlığını ilan eden Türkiye Cumhuriyeti’nin bu yeni devlete 'Türk ulusu' yaratma çabalarının bir parçası olarak 1924 yılının Temmuz ayında bugünkü konservatuvarın karşılığı olan İstanbul Darü’l-Elhan’ının hocalarından oluşan heyet Ege Bölgesi’ni kapsayan bir geziye çıktı. Amaç, bölgede söylenen tüm ezgileri kayıt altına alıp, yeni kurulan devletin “milli” müzik arşivini oluşturmaktı. 1926’da benzer bir heyetin hedefi ise tüm Anadolu’nun ezgilerini kayıt altına almaktı. Heyetin ilk durağı Adana idi, ardından Gaziantep’e geçtiler, ardından Urfa’ya gittiler. Gezileri sırasında 250’ye yakın türküyü derleyip kayıt altına aldılar. Bunu 1929’a kadar dört gezi daha izledi. Bu gezilerde derlenen 850 kadar ezgi 14 defter halinde arşivlendi. 1929’daki son gezide halkoyunları da filme çekildi..."

► Dinle correctiv.org 2025

II. Meşrutiyet’in İlham Kaynakları

Bundan 112 yıl önce 23 Temmuz 1908'de, II. Abdülhamid, İttihatçı-Taşnak ittifakının zorlamasıyla 14 Şubat 1878'de rafa kaldırdığı Kanun-ı Esasi'yi yeniden yürürlüğe koydu... Ayşe Hür: "II. Abdülhamit’i alaşağı etmeye karar veren Müslüman-Türklerin ilk hücresi, Fransız Devrimi’nin 100. yıldönümünün kutlandığı 1889 yılının Mayıs ayında, İstanbul’da Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye’de kuruldu. Jön Türklerin ilham kaynakları arasında 1789 Fransız Devrimi’nin önemli bir yeri oldu. 1908’in ‘Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet’ şiarı (Jön Türkler buna bir de ‘Adalet’i eklemişlerdi) Fransız Devrimi’nin ‘Liberté, Égalité, Fraternité’ sloganından ödünç alınmıştı. Jön Türkler başarısız 1905 Rus Devrimi'nden halkın vergi vermeyi reddetmesi, halkın saraya ve hükümete delegeler göndererek taleplerde bulunması, teröristlerin üst düzey yetkililere intihar saldırıları düzenlemesi gibi yepyeni yöntemlerle tanıştılar..."

► Dinle correctiv.org 2025

Sene 1930: Ağrı Dağı’nda Bir Kürt Cumhuriyeti

Bir asırlık Kürt Meselesi'nin tarihinden: sene 1930, Ağrı Dağı'nda bir Kürt Cumhuriyeti... Ayşe Hür: "1926 yılının Ekim ayının başında 4 bin kişilik bir Kürt birliği Beyazıt’ı bastı ve bazı Türk subay ve erlerini İran’a kaçırdı. Ankara’nın buna cevabı, Beyazıt’ı ilçe, Karaköse’yi il yapmak ve İran’la transit ticareti kesmek oldu. Mayıs 1926’dan itibaren Celâlî Halit Bey’in başkanlığındaki Ezidi, Sünni ve Alevi aşiretlerinden oluşan Celâlî Konfederasyonu, Ağrı Dağı’na sığınmıştı.1927'de Lübnan'da kurulan Xoybun dağdaki hareketi yönetmek üzere, Osmanlı ordusunda kurmay binbaşı olan ve Eylül 1924’teki Nasturi (Beytüşşebab) Ayaklanması’ndan sonra sırasıyla Suriye, Irak ve İran’a geçen İhsan Nuri Bey'i görevlendirdi. İsyancılar Ağrı Dağı’nda minyatür bir Kürt cumhuriyeti yaratmış ve İngilizlerin aracılığıyla Milletler Cemiyeti’ne bile başvurmuşlardı. Sarı, kırmızı ve yeşilli bayrakları, Agiri adlı gazeteleri vardı..."

► Dinle correctiv.org 2025

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Gasp ve Müsadere

Servet denetimi, muhalifleri ve rakipleri tasfiye, hazine açıklarını kapatma yolu olarak... Ayşe Hür: "Osmanlı tarihinde ilk kayıtlı-kuyutlu müsadere, Konstantinopolis’in fethinden bir gün sonra yapılmıştır. Malları ilk müsadere edilen kişi ise II. Mehmed’in ‘Fatih’ unvanı almasında önemli rolü olan Vezir-i Azam Çandarlı Halil Paşa’dır. Müsaderenin sistematik hale geldiği Kanuni Dönemi’nin ünlü vak’alarından biri Defterdar İskender Çelebi’nin infazı ve servetinin müsaderesiydi. İskender Çelebi’ye atfedilen suç, Irakeyn Seferi sırasındaki bazı başarısızlıklar ve yolda gerçekleşen bir soygundu. Cinci Hoca lakaplı Karabaşzade Hüseyin Efendi’nin, "Deli" İbrahim'in tahttan indirilmesini takiben (1648) katli ve mallarının müsaderesi hazineyi epeyce rahatlatmış, Cinci Hoca’nın toplam 2.700 kese kadar olduğu rivayet edilen altınları halk arasında ‘Cinci Parası’ diye anılmıştı."

► Dinle correctiv.org 2025

1896-1898 Dumuklu Alevileri Hadisesi

Sivas Katliamı’nın 27. yılında, 124 yıl önce Malatya Akçadağ’da yaşanan bir başka Kızılbaş/Alevi katliamını anmak... Ayşe Hür: "II. Abdülhamit döneminde ‘Halifelik’ meselesi yeniden 'keşfedildi', tek tip Kuran’lar, ilmihaller bastırılıp hem ülke içinde hem de Türkistan, Hindistan ve Cava gibi uzak diyarlarda dağıtıldı. Sünni Kürtler II. Abdülhamit'i 'Bavé Kurda' (Kürtlerin Babası) olarak adlandıracak kadar sevdiler. Ama Kızılbaş Kürtler için Abdülhamit demek, Ali Şefik Paşa’nın böl-yönet politikaları ve katliamlarıydı, Neşet Paşa’nın kanlı harekatlarıydı. Fransız gezgin Poujoulat şöyle der: 'Arga’dan elli adım ötedeki Laca Dağı’nın eteğinde 4.000 kişilik bir (Kızılbaş) Kürt kabilesi ve çeşitli yaşlarda Kürt kadınları vardı. Çadır yapacak bir parça kumaşları yoktu ve yakıcı güneşin altındaydılar..."

► Dinle correctiv.org 2025

Teşkilat-ı Kadime: Hafiyeler, Jurnalciler ve Sansür

Ayşe Hür: "Tarih tekerrür eder mi? II. Abdülhamid’in 'muzır' bulduğu kişi ve akımlarla nasıl mücadele ettiğini dinleyin, kararı siz verin: Kaynaklara göre IV. Murad (ö. 1640) ilk kez muhbir (ihbarcı) kullanan padişah idi. 19. yüzyıldan itibaren bu işin adı ‘jurnal’ oldu. Abdülaziz döneminde ‘jurnalciler’ adlı yeni bir memuriyet ortaya çıktı. Özel doktoru Mavroyani Paşa’ya göre Civinis Efendi adlı Korfulu bir Rum albay rütbesiyle polis şefi yapılmıştı. Abdülhamit’e doğrudan bağlı olan Yıldız Hafiyye Teşkilatı’nın başına da Mösyö Bonin getirilmişti. 1896’dan itibaren çeşitli devlet görevlerinde bulunan Süleyman Kani Bey’e göre jurnalcilerin sayısı 30 bini aşıyordu. Jurnalciler arasında gazeteciler, paşalar, devlet görevlileri, şeyhler vardı."

► Dinle correctiv.org 2025

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Güvenlik ve Bekçi Teşkilatı

Yasakçılar, bekçiler, kır serdarları, korucular... Ayşe Hür: "Kanuni Sultan Süleyman zamanında fesat hareketlerini ortadan kaldırmak ve bozulan asayişi yeniden sağlamak amacıyla 'Yasakçılar' diye görev oluşturulmuştu. 17. yüzyıl yazarı Evliya Çelebi, İstanbul’da 12.000 bekçinin bulunduğundan bahseder. Bunlardan 300 tanesi bedesteni korumakla görevli olup geri kalanlar geceleri İstanbul mahallelerinin güvenliğinden sorumludur. 17. yüzyılın başlarında özellikle geceleri yaşanan hırsızlık ve cinayet olaylarının artmasıyla birlikte ilk defa İstanbul’da bir gece naibi, suçüstü yakalanan zanlıların yargılanması için gece mahkemesi kurulmuştu. İtalyan seyyah Edmondo de Amicis: 'İstanbul Avrupa’nın gündüz en parlak, gece en karanlık şehridir. Gece olur olmaz, şehir ıssızlaşır; bekçilerden, köpek sürülerinden, şuleler gibi bir parlayıp bir sönen esrarlı fenerlerden başka bir şey görülmez."

► Dinle correctiv.org 2025

“Bir Millet ki Heykel Yıkmaz!”

Vendôme Sütunu'ndan Ayastefanos Rus Abidesi'ne, Adalet Taşı'ndan Güzel İstanbul'a... Ayşe Hür: "16 Mayıs 1871'de Paris komüncüleri Napolyon Bonapart’ın acımasız gücünü, militarizmini, uluslararası hukuka karşı çıkışını ve fatihin fethedilenlere yönelik sürekli saldırısını simgeleyen Vendôme Sütunu’nu yıktılar. Sadrazam 'Makbul/Maktul' İbrahim Paşa, 1526’da Budin’den getirttiği Herkül, Apollon ve Diana heykeli ile Macar Kralı Mathias Corvino’nun tunç heykelini Sultanahmet Meydanı’na bakan konağının önüne diktirmiş ancak halkın 'putperestlik' suçlaması üzerine kaldırılmıştı. 1840’ta, Tanzimat Fermanı’nın birinci yıldönümünde, Gülhane Parkı’na Batılı anlamda bir anıt dikilmek istendi ama “Adalet Taşı’” adlı bu proje gerçekleşmedi. Osmanlı döneminde inşa edilen ilk anıtsal eserler II. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yıldönümü şerefine, imparatorluğun çeşitli vilayet ve sancaklarına diktirdiği 144 saat kulesiydi."

► Dinle correctiv.org 2025

27 Mayıs 1960 Darbecilerinin Kürt Politikaları

49'lar Davası, Sivas Kampı ve Doğu Grubu... Ayşe Hür: 'Milli Birlik Komitesi’nin yakında neşredeceği vesikalarda bir Kürdistan hükümeti tesisi için DP grubu içinde çalışanların varlığı ispat ediliyor. Sabık iktidar, Şeyh Said’in oğlunun Rus yapısı ciple Doğu’da propaganda yapmasına göz yummuştur.” 31 Mayıs 1960, Cumhuriyet) 1 Haziran 1960’de, çeşitli kaynaklara göre sayıları 248 ila 485 arasında değişen bir grup şeyh, ağa ve derebeyi tutuklanarak Sivas Kabakyazı’daki 5. Er Eğitim Tugayı’na götürüldüler. Cemal Gürsel: 'Eğer yola yordama gelmezlerse, dağlı Türkler [Kürtler] rahat durmazlarsa, ordu, şehir ve köylerini bombalayıp yıkmakta, tereddüt edilmeyecektir. Öyle bir kan gölü olacaktır ki, ülkeleriyle birlikte batacaklardır.' (16 Kasım 1960, İsveç gazetesi Dagens Nyheter) 'Küçük Yassıada' diye anılan Sivas-Kabakyazı kampındaki 55 kişi Aralık 1960'dan Ekim 1963'e kadar Antalya, İzmir, Burdur, Muğla, Afyon, Isparta, Manisa, Çorum ve Denizli’de zorunlu ikamete tabi tutuldular."

► Dinle correctiv.org 2025

DP Dönemi’nde CHP’nin Malvarlığı Nasıl Müsadere Edildi?

AKP iktidarının İş Bankası'ndaki CHP hisselerinin Hazine'ye devri için yollar aradığı günlerde tarihten bir yaprak... Ayşe Hür: "14 Mayıs 1950'de "Yeter Söz Milletindir" diyerek ezici çoğunlukla iktidara gelen DP sadece altı aylık 'balayı'ndan sonra CHP'nin taşra teşkilatı gibi çalışan Halkevleri için CHP'ye aktarılan paralara CHP'nin el koyduğunu iddia etti. 1951 yazında Halkevleri meselesi yeniden alevlendi çünkü Ekim ayında ara seçim yapılması söz konusuydu. Ayrıca eski Türk Ocağı Başkanı Hamdullah Suphi Tanrıöver'in başını çektiği bir grup bazı Halkevlerinin tekrar" Türk Ocağına verilmesini istiyordu. 11 Ağustos 1951'den itibaren Halkevlerinin mülkiyeti Maliye'ye geçerken, Halkevlerinin 19 yılda biriktirdiği film, fotoğraf, resim, belge arşivi ve 600 bini aşkın kitabı ya kayboldu, ya fırsatçıların eline geçti."

► Dinle correctiv.org 2025

Hayali Cihan Değer: 12 Ada’yı ve Girit’i Geri Almak Mümkün mü?

Ayşe Hür: "24 adadan oluşan Menteşe Adaları On İki Ada diye de bilinir. Oniki Ada, adını ada sayısından değil, adaların “Demogerondia” adı verilen 12 kişilik mahalli meclislere dayanan yönetim şeklinden almıştır. Ege'deki ada ve adacıklar tarih boyunca Yunan kolonilerinin,Venedik ve Ceneviz kolonilerinin, Malta Şövalyeleri’nin ve Bizans'ın egemenliğinde olmuş, Osmanlı tarafından 1456-1479, 1522-1566 ve 1669-1718 dönemlerinde fethedilmiştir. 1217 senesinde Cenevizlilerden Venediklilere geçen Girit Adası’nı Osmanlı askerleri 22 Ağustos 1645’te ayak bastı. Ancak adanın tümüyle kontrol altına alınması 25 yıl süren savaşlardan sonra 1669’da mümkün oldu. Osmanlı idaresi diğer Ege adalarında olduğu gibi Girit'te de şenlendirme (sürgün ve göç ettirme) yöntemi ile değil, kitlesel ihtida yöntemiyle toplumsal tabanını oluşturdu.1834’te 129 bine düşen nüfusun 46 bini Müslüman, 83 bini Hıristiyan’dı. Osmanlı Devleti, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Rumeli’de toprak kaybetmemek için Girit ve civarındaki iki adayı Yunanistan’a terketmeyi önerdiğinde buna İngilizler şiddetle karşı çıktılar."

► Dinle correctiv.org 2025

Fransa 1968: "Ne tanrıları isterim ne de efendileri"

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarının 48. yılında 1968 Baharı ve mirası... Ayşe Hür: "Bir grup genç Marksist, cinsel özgürlükçü ve anarşist bir karışımdan oluşan söylemlerle 22 Mart 1968'de Nanterre Üniversitesi’nin idare binasını işgal ettiler. Liderleri 'Kızıl Danny' lakaplı Daniel Cohn Bendit idi. 2 Mayıs 1968 günü Paris'teki Sorbonne’un bahçesi, rektörün deyimiyle 'Nanterreli kudurmuşlar' tarafından dolduruldu. Rektör, 'Occident' (Batı) adlı sağcı öğrenci grubu ile işgalciler çatışmasın diye polisi üniversiteye davet edince olaylar çığırından çıktı. 6 Mayıs’tan itibaren Sorbonne'un bulunduğu Quartier Latin’de öğrenci polis çatışmaları yaşanıyordu. Bu çatışmaların en önemlisi 'Barikatlar Gecesi' denilen 10-11 Mayıs 1968 gecesi yaşandı. Henri Weber: Fransız tarihinde barikatlar hep halk ayaklanmalarının kahramanlıklarına karışmıştır: 1830, 1848 ve 1871 Paris Komünü. Barikat bir simgedir, kralların ve gericilerin ordularına karşı işçilerin, fakirlerin savunusudur.”

► Dinle correctiv.org 2025

Hoş Geldin Bir Mayıs, Ey Ulu Münci!

1906’dan 2020’ye Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi'nde 1 Mayıs nasıl kutlandı? Ayşe Hür: "İstanbul'da ilk 1 Mayıs 1909'da Yunan sosyalist gazetesi Ergatis (Irgatlar) çevresinden Rum emekçiler Sivaçev, Papadopulos ve arkadaşları tarafından Kağıthane'ye bir 'gezi' şeklinde kutlanmıştı. 'İştirakçi' Hilmi’nin yayınladığı İştirak dergisindeki bir fotoğrafın altında 'Pangaltı’ndaki Belvü Bağçesinde, Efrenci (Miladi) 1912 senesi Mayısının birinci günü, Osmanlı Sosyalistleri tarafından idare edilen 1 Mayıs Bayramı' yazıyor. 16 Mart 1920’de İstanbul işgal edilince İstanbul’daki sendikalar 1 Mayıs kutlaması yapmamıştı. Yine de Türkiye Sosyalist Fırkası çevresinden bir grup 'Türkiye Müstakil Olacak' pankartıyla Haliç’ten Beyoğlu’na yürümüştü."

► Dinle correctiv.org 2025

24 Nisan 1915’te İstanbul’dan Sürgün Olmadı Yalanı

Ayşe Hür, 1915 Ermeni Soykırımı’nın 105. Yıldönümünde “Katolik, Protestan Ermeniler ile İstanbul, İzmir ve Edirne Ermenileri sürülmedi” yalanını değerlendiriyor. Ayşe Hür: Öldürülen Ermenilerin sayılarıyla pervasızca oynayan resmî tarihçilerin, İTC’nin 1915’te Ermenilere reva gördüğü muamelenin “soykırım” olmadığını kanıtlamak için ileri sürdüğü tezlerden biri Ermenilerin “grup olarak hedef alınmadıkları” idi.Tehcirin başlangıcında bütün vilayetlere gönderilen emirlerde "vilayet dahilindeki kura ve kasabatda bulunan bila istisna (istisnasız) bilimum (bütün) Ermeniler aileleriyle birlikte ihraç edilecektir" yazar. Talat 11 Ağustos 1915'de vilayetlere çektiği telgrafta "Ermeni Katoliklerin diğerleri ile birlikte sevk ve tediblerini" ister. 15 Ağustos'ta Almanların baskısıyla "Protestan mezhebinden Ermenilerin [henüz] sevk olunmayanlarının sevkinden sarf-ı nazar edilsin" der.

► Dinle correctiv.org 2025

100. Yılında TBMM'nin Öteki Tarihi

Ayşe Hür bu haftaki programında, 23 Nisan 1920'de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşunun 100. yılında TBMM'nin öteki yüzüne bakıyor.

► Dinle correctiv.org 2025

Matbuat Kamilen Meddah Oldu!

Ayşe Hür Cumhuriyet döneminde iktidar-basın ilişkilerinin öteki yüzüne bakıyor: "25 Temmuz 1931’de kabul edilen Matbuat Kanunu ile gazete çıkarmanın onlarca belirsiz kritere bağlanması yetmezmiş gibi merkezin sıkı denetimi ile gazeteciler nefes alamaz hale gelmişlerdi. Gazeteler Falih Rıfkı’nın deyimiyle Matbuat Müdürlüğü’nden gelen “telefon darbesi” ile kapatılırken ne için kapatıldıklarını bile öğrenemezlerdi. Basın sadece baskı ile değil, ödüllendirme ile de susturuluyordu. Mustafa Kemal’in sağlığında yaklaşık 40 gazeteci milletvekili olmuştu. Tek Parti döneminin basın üzerindeki sopası olan 1931 tarihli Matbuat Kanunu 1932-1938 arasında defalarca ağırlaştırıldı. Gazeteler korkudan Mustafa Kemal’in ölüm döşeğinde olduğu haberini bile veremediler..."

► Dinle correctiv.org 2025

Hepimiz Çingeneyiz, Hepimiz Romanız!

Ayşe Hür 8 Nisan Dünya Romanlar Günü dolayısıyla Dünya'nın en kadim "öteki"si Romanların tarihine bakıyor: "1978 yılında toplanan İkinci Dünya Roman Konferansı’nda “Çingene” yerine, Rom (=adam, insan) kökünden gelme ‘Roma’ (Türkçede Roman) adının kullanılması kararı alındı. Bu talep ilk kez 1844'te Augustus Pott'un kitabında dile getirilmişti. Romanlar, özgürlükçü yaşam tarzları yüzünden yüzyıllar boyunca yaşadıkları her ülkede garipsenmek ve dışlanmakla kalmadılar, işkencelere uğradılar, hapislere atıldılar, şehirlerden sürüldüler, çocukları ellerinden alındı, soykırıma uğradılar. 1068 tarihli Bizans geçen ve ‘büyücü’ veya ‘vantrolog’ anlamına gelen ‘adsincani’ teriminin, Yunancadaki Atzinganoi, Almancadaki Zigeuner, Fransızcadaki Tsiganes, İtalyancadaki Zingaro veya Türkçedeki Çingene sözcüğünün kökeni olduğu sanılıyor. 1675 yılında XIV. Louis Çingenelerin yakılarak ve kılıçtan geçirilerek yok edilmesine karar verdi. 1726’da İngiltere Kralı VI. Charles bütün erkek çingenelerin öldürülmesi, kadın ve 18 yaş altı çocukların kulaklarının kesilmesini emretti."

► Dinle correctiv.org 2025

Mahpushane İçinde Mermerden Direk

Ayşe Hür "Covid-19 tehdidi altındaki 300 bin tutsak için infazda eşitlik" talebi bağlamında Osmanlı'dan günümüze af tarihine bakıyor. Ayşe Hür:" MÖ 403 yılında Atinalı General Thrasybule geçmişte suç işlemiş 30 tiranı Atina’dan kovduktan sonra “geçmiş şeyleri unutma kanunu” çıkardı. Bu kanuna Amnestia dendi. Osmanlı’da affetme yetkisi padişaha aitti. Padişah tahta çıktığında, sünnet veya düğünlerde, özel günlerde af çıkarırdı. Böylelikle halkın sevgisini ve güvenini kazanırdı. Padişaha tanımmış af yetkisi ilk kez 1858 Ceza Kanunu ile yazılı hale geldi. 1876’da tahta çıkan II. Abdülhamit, Kanun-i Esasi’nin 7. Maddesi ile padişaha verilen af yetkisini sık sık kullandı. En geniş affı ise tahta çıkışının 25.Yıldönümü olan 1901’de ilan etti. II. Abdülhamit, 1895-1896'da kendisine karşı mücadele eden Ermeni komitacıları; 1903, 1905 ve 1907'de ise Bulgar, Makedon, Yunan komitacıları affetti.1933’te Cumhuriyet’in 10.Yıl şerefine çıkarılacak affın 1926’da Mustafa Kemal’e suikast düzenlemekten hapis yatan TpCF üyelerini kapsamasına karşı çıkanları Dahiliye Vekili Şükrü Kaya “Onların affını Gazi Paşa rica etti” diye ikna etti....."

► Dinle correctiv.org 2025

Ali Şükrü Bey Cinayeti: Bir Taşla Üç Kuş

Ayşe Hür Tarihin Öteki Yüzü'nde 97 yıl önce, 27/28 Mart 1923’te Ankara’da işlenen siyasi cinayetin perde arkasına bakıyor. Ölen de, öldüren de gayet iyi biliniyordu. Peki cinayetin nedeni neydi? 1884 yılında Trabzon Vakfıkebir’de doğan Ali Şükrü Bey, Bahriye Mektebi’nde okumuş, İngiltere’de deniz hukuku eğitimi görmüş, deniz kurmay binbaşısı iken son Osmanlı Meclisine Trabzon mebusu olarak katılmıştı. Dönemin siyaset adamlarından Zamir Bey'e göre "Hükümet lehine konuşanları dalkavuklukla suçlayan", "Taassubu hocalardan geri olmayan, kadının serbestisi şöyle dursun, yüzlerinin açılmasına bile tahammülü olmayan" biriydi. Falih Rıfkı da Ali Şükrü Bey'in Meclis'teki muhafazakâr grup içinde "en azılı" olanlardan biri olduğunu söylemişti. Nitekim 1920 yılında TBMM'nin kabul ettiği Men-i Müskirat (içki yasağı) Kanunu onun işlerindendi. Ali Şükrü Bey, en son 26-27 Mart 1923 akşamı, Karaoğlan Çarşısı'ndaki Kuyulu Kahve'de dostlarıyla sohbet edip nargile içtikten sonra Mustafa Kemal'in muhafızlığını yapan "Topal" Osman'ın adamlarından Mustafa Kaptan'la kol kola yürürken görülmüştü.

► Dinle correctiv.org 2025

Hint, Çin ve Yunan Mitolojisinde Tıp

54. Bölüm- Sağlık sisteminin kronik sorunlarının üstüne Covid 19 yüzünden 14 Mart'ı kutlayamayan tıp camiasına saygıyla: Adını 19. yüzyıl sonlarında onları keşfeden bilim adamından alan Ebers Papirüs’ünde 700 büyü formülünden başka timsah ısırmasından ayak tırnağı ağrısına kadar her derde deva olan ilaçların ya da evleri çeşitli haşerelerden koruyan malzemelerin adları yazılıdır. Hindu mitolojisine göre dünyanın yaratıcısı olan Brahma aynı zamanda adı “yaşam bilgisi” olarak özetlenebilecek olan kutsal Veda metinlerinden tıpla ilgili olan Ayurveda’nın da ilk öğretmenidir. Bugün “Hint cerrahisinin babası” sayılan Suşruta’nın kitabında “estetik” burun ameliyatları, boyun tümörleri, bademcik ameliyatları, kol ve bacak gibi uzuvların kesilmesi, apselerin açılması gibi işlemler tarif edilir. Mısır mitolojisine göre tanrı Toth her çeşit hastalığı iyi ederdi, Seshet kadın hastalıklardan korurken, Seth bulaşıcı hastalıkları önlerdi, İsis de hekimlik mesleğinin tanrısıydı. Onların soyundan gelen Horus ise sağlığın korunmasının sembolüdür. Çin hekimliğinin yasalarını yazan efsanevi Sarı İmparator Dönemi’nde (M.Ö. 2698-2598) yaşadığına inanılan Huang Ti’dir. Bugün bile Çin’de okutulan ünlü kitabı Nei Chin’e göre insan vücudunun teşhis amacıyla parçalara bölünmesine dinsel nedenlerle izin verilmezdi. Hammurabi Yasaları’nın 215. maddesinde bir doktorun büyük bir operasyon gerçekleştirmesi ya da bir göz hastalığını iyileştirmesi halinde on gümüş sikkeyle ödüllendirileceği belirtiliyor. Ancak hasta hayatını ya da bir organını kaybederse doktorun elleri kesiliyordu.

► Dinle correctiv.org 2025

Cumhuriyet Tarihinin Büyük Yalanı: “Köylü milletin efendisidir!”

Ayşe Hür bu haftaki Tarihin Öteki Yüzü programında, Tek Parti Dönemi’nden günümüze, siyasette ve edebiyatta köy, köycülük, tarım politikalarını ele alıyor. Ayşe Hür: ''Türkiye'nin sahibi hakikisi ve efendisi, hakiki müstahsil olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, saadet ve servete müstahak ve elyak olan köylüdür!" Mustafa Kemal bu sözleri TBMM'nin 1 Mart 1922 tarihli Üçüncü Toplanma Yılını açarken söylemişti.1920’lerde köylülüğün yüceltmesinin nesnel temelleri vardı. Ailelerin yüzde 5'i toprakların yüzde 65'ine sahipti. Yüzde 95'i de kalanı paylaşıyordu. Gayri Safi Milli Hasıla'nın (GSMH) yüzde 40-50'si, ihracatın yüzde 95'i tarım ürünü idi. 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihli İzmir İktisat Kongresi'ndeki konuşmasına bakılırsa Mustafa Kemal, bir ara İngiliz tipi liberal sanayileşmeyi arzulamıştı. Ancak 1930'ların ortasında bile yönetici zümre, 'Türkiye bir tarım ülkesi mi yoksa bir sanayi ülkesi mi olsun?' konusuna karar verememişti.''

► Dinle correctiv.org 2025

Fatareş, Kara Fatma, Fatma Seher Hanım, Mayan Hatun, Zabel Yesayan, Mina Hanım…

Ayşe Hür bu haftaki programında, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle tarihten kadın portrelerini ele alıyor. Ayşe Hür: ''Kaynaklardaki ilk “Kara Fatma” 1806 yılında Trabzon Valisi Tayyar Mahmud Paşa tarafından İstanbul’a yazılmış bir mektupta çıkar karşımıza. Mektuptan bu kadının 78 kişilik bir çeteye komuta ettiğini ve Amasya Sancağı’nda haydutluk yaptığını öğreniriz. Mehmet Bayrak’tan öğrendiğimize göre Sinemilli Aşireti’nden Fatareş Hanım 1853’te Kırım Savaşı patlak verdiğinde, padişahın tüm Osmanlı tebaasına yaptığı çağırıya uyarak, 300 dolayında süvari ve piyade ile bu savaşa katılmak üzere İstanbul’a gider. Gusieppe Fossati’nin çizdiği gravür 15 Nisan 1854 tarihli L’Illustration Journal Universel dergisi yoluyla Fransız basınında boy gösterir. Gravürün altında Fransızca ‘Kürdistan kahramanı Kara Fatma İstanbul’da” yazmaktadır. Aynı gazetenin 1 Temmuz 1854 tarihli sayısında ise Kara Fatma’nın ‘Kara Güzel’ olarak da tanındığından söz edilir ama yaşı 78 olarak verilir. Bu haberde de Kara Fatma çirkin, bakımsız, yırtık pırtık giysili biri olarak tarif edilmektedir.''

► Dinle correctiv.org 2025

1912-1923 Balkan Savaşları/Hezimeti: Sonun Başlangıcı

Ayşe Hür bu hafrtaki programında, "Dünyaya dehşet salan Osmanlılarız" coşturmasıyla başlayan, imparatorluk topraklarının üçte birinin, nüfusunun beşte birinin kaybedilmesiyle biten 1912-1913 Balkan Savaşlarını (hezimetini) ele alıyor. Ayşe Hür: ''Sonunda “umulmayan” ama “için için arzulanan” oldu ve 8 Ekim 1912 günü Karadağ, 17 Ekim 1912 günü Bulgaristan ve Sırbistan, 19 Ekim 1912 günü ise Yunanistan Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etti. 480 bin kişilik Balkan orduların karşılık 290 bin kişilik Osmanlı ordusu vardı. Silah, cephane ve malzeme stokları tükenmiş durumdaydı. Ordunun subay kadroları hâlâ Trablusgarp meselesiyle meşguldü. Siyasiler ise fırkacılık kavgalarına gömülmüştü.İTC’nin halkı savaşa hazırlamak için mitingler düzenlemek olmuştu. İstanbul’daki mitinglerde sadece Türk/Müslüman mebuslar değil Rum, Yahudi ve Ermeni mebuslar da konuşmalar yaptı. Mitinglerde halk “Cengâverlikle bütün dünyayı titreten şanlı dedelerimizin kahraman torunlarıyız”, “Dünyaya dehşet salan Osmanlılarız”, “Filibe’ye hücum, Sofya’ya hücum!” diye haykırıyordu...''

► Dinle correctiv.org 2025

Vatandaş Türkçe Konuş Zorbalığı ve Vagon-Li Olayı

Ayşe Hür: Lozan Barış Antlaşması, kâğıt üzerinde Türkiye Cumhuriyeti uyruklu bir Kürt’ün Kürtçe gazete çıkarmasını, Kürtçe televizyon yayını yapmasını, Kürtçe seçim propagandası yapmasını, mahkemede Kürtçe savunma yapmasını mümkün kılıyordu. 1925 Şark Islahat Planı’nın 14. Maddesi “Aslen Türk olup Kürtlüğe yenilmeye başlayan” çeşitli vilayet ve kaza merkezlerinde, devlet dairelerinde, okullarda, çarşı ve pazarlarda, Türkçeden başka dil kullananlar, hükümet ve belediyenin emirlerine muhalefet etmek ve direnmek suçundan cezalandırılacaktır,” diyordu. 28 Nisan 1926’da Türk Ocağı Kurultayı’nda Van Mebusu İshak Refet (Işıtman), Şark vilayetlerinde yaşayan Kürt unsurların hem dillerini muhafaza ettiklerini, hem de Karakeçililer, Serkanlar, Türkanlar gibi Türk kökenli toplulukları Kürtleştirdiklerinden söz ediyor, bu konuda cezai tedbirler alınmasını öneriyordu.

► Dinle correctiv.org 2025

Sene 1925: Şeyh Said İsyanı mı, Kürt İsyanı mı?

Ayşe Hür: Bundan 95 yıl önce tam bugünlerde patlak veren veya verdirilen bir isyan Cumhuriyet tarihine damgasını vurdu. 13 Şubat 1925’te, Piran Köyü’nde Nakşibendi Zaza Şeyh Said’in kaldığı eve bir grup jandarmanın gelerek evdeki bazı firarileri istemeleri ve bu isteğe ateşle karşılık verilmesiyle başladığı iddia edilen isyan Cumhuriyet tarihine ve Türk-Kürt ilişkilerine damgasını vurdu. İsyanın arkasında bulunduğu düşünülen tam adı Hizbe Azadiya Kürdistan (Kürt İstiklal Komitesi, kısaca Azadi) olan örgütün kadrosu, Hamidiye Alayları geleneğinden gelen Kürt kökenli subaylardı. Piran, Çapakçur, Lice ve Hani dağlık bölgesindeki Sünni Zaza-Kürt aşiretlerinden gelen isyancılar 16 Şubat’tan itibaren Darahini, Hani, Lice, Çapakçur ve Palu’yu ele geçirdiler, 24 Şubat’ta Elazığ’ı girdilerse de halkın direnişi çekilmek zorunda kaldılar. 3 Mart 1925’te “Pasif” bulunan Ali Fethi (Okyar) Bey Hükümeti 60’a karşı 94 oyla düşürüldü, yerine “şahin” İsmet Paşa Hükümeti kuruldu.

► Dinle correctiv.org 2025

Rusya Tarih Kitaplarında Osmanlı-Türk İmgesi

Ayşe Hür: Çocuklarımıza “Moskof”un sıcak denizlere inmek için Osmanlı’yı düşman bellediğini söyledik, “…yedi sekiz dokuz Ruslar domuz” diye tekerlemeler öğrettik. Peki Ruslar çocuklarına ne anlatıyor? “XIII yüzyılda Bizans için yeni ve çok tehlikeli bir düşman -Osmanlı Devleti- ortaya çıktı. O, Konya Selçuklu Devleti’nin çökmesi sonucundan bağımsız olan beyliklerin birleşmesinden oluştu ve aktif işgal siyaseti sonucu topraklarını genişletti. Türkler 1453’te her taraftan saldırarak, öldürerek ve esir alarak Aya Sofya mabedine kadar geldiler. Kapıların kapalı olduğunu gördüklerinde baltalarla kırmaya başladılar.Muhteşem Süleyman tarihe, sadece Avrupa’yı dehşete düşüren şanslı bir işgalci olarak değil aynı zamanda başarılı reformcu olarak girmiştir. Osmanlı kanunlarının yer aldığı Kanunname kitabı ile o Kanuni lakabını almıştır. Kırım Savaşı’nın asıl nedeni asıl nedenleri Balkanlar ve Yakındoğu’da Rusya, Türkiye, İngiltere, Fransa ve Avusturya-Macaristan arasındaki çıkar çatışmaları idi. I. Nikola yanlışlıkla Türkiye’nin ‘hasta adam’ olduğunu düşünüyor ve onun mirasının bölünmesi gerektiğini savunuyordu. Balkan Savaşlarında Rusya her zaman olduğu gibi ezilmiş Slav haklarının tarafında durdu. Slav halklarının milli özgürlük hareketleri Rus cemiyetinde geniş yankı buldu, Balkanlara yüzlerce Rus gönüllüsü gitti.

► Dinle correctiv.org 2025

Tarihte Bayrak, Kırmızı, Hilal ve Yıldız

Tarihte Bayrak, Kırmızı, Hilal ve Yıldız; Kimine göre uğruna ölünecek kutsal bir sembol, kimine göre yırtma özgürlüğü yoksa bir kumaş parçası… Ayşe Hür: “Bayrak” kelimesi eski Türkçedeki “batrak”dan geliyor. “Batrak” ise “batırmak” fiilinden. Bir de “saplamak” anlamına gelen “sançmak” fiilinden gelen “sancak” var. 7. yüzyılda Baykal Gölü’nün batısında Lena ve Yenisey kıyılarında Göktürk’lere tabi olarak yaşamış Kurıkanlara ait kaya resimlerinde, bazı süvarilerin ellerinde bayraklar görülüyor. 11. yüzyıl yazarı Kaşgarlı Mahmud’a göre Oğuz boylarının her birinin kendisine ait tuğu ve bayrağı vardı. Oğuzlarda “Tokuz tuğluk han” denilince en yüksek mertebedeki hanlık anlaşılırdı. Eski Türk kültürlerinde bayraklarda mavi rengin ağırlıklı olduğuna ancak turuncu ve kırmızı rengin de bolca kullanıldığına dair ipuçları var. Abbasiler Dönemi (750-1258) iktidarı temsil eden siyah bayraklılar (müsevvideler) ile muhalefeti temsil eden beyaz bayraklıların (mûbeyyizalar) savaşı halinde geçti. 13. yüzyıl yazarı İbn-i Bibi, Selçukluların Kȃhta Kale’sini fethinden söz ederken “sultanın siyah sancağı”, Alanya Kalesi’ni fethinden söz ederken “sultanın sarı bayrakları” ifadesini kullanır. Selçuklular Dönemi’nde “çetr” bayrak ve sancaktan daha önemliydi. Sultanın çetrinin uzaktan görünmesi bile düşmanın kalbine korku salardı. Çetrin yere düşmesi ordunun bozguna uğraması anlamına gelirdi. Tarihçi Hammer’e göre “Elviye-i Sultaniye” denilen saltanat sancaklarının ikisi kırmızı, biri sarı, biri yeşil, biri beyaz ve ikisi de değişik renklerden çizgili idi.

► Dinle correctiv.org 2025

Veba, Kolera, Çiçek, Verem Nasıl Yenildi?

Türkiye'de aşı karşıtlarının atağa geçtiği günlerde Çin'deki Coronovirüs salgınıyla sarsıldık. Peki tarih boyunca insanlık hangi hastalıklarla boğuştu? Veba, Kolera, Çiçek, Verem Nasıl Yenildi? Acımasızlığı ve sayısız evliliğiyle bilinen VIII. Henry ile sevgilisi Anne Boleyn’i 1528 yılında Londra’dan kaçırtan ‘İngiliz terleme hastalığı” dünya yüzüne ilk kez 28 Ağustos 1485’te çıkmıştı. Nâzım Hikmet’in Kuva-yı Milliye Destanı’nda adı geçen “İspanyol nezlesi”, Birinci Dünya Savaşı sırasında 18 ay içinde dünya nüfusunun yüzde beşinden fazlasını öldürmüş bir grip çeşidiydi. Bazı tarihçilere göre, savaşın bitmesine bu hastalık neden olmuştu. Tarihi kayıtlara geçmiş ilk büyük veba salgını, 541-542 yılında, o zamanki adı Konstantinopolis olan İstanbul’da başlamıştı. Bu salgında on binlerce kişi ölmüş, salgın Bizans orduları ile Avrupa’ya geçmiş, orada da büyük tahribat yapmıştı. 1331’de Çin’de başlayan, 1338’de Baykal Gölü civarında, 1345’te Aşağı Volga Nehri civarında görülen ikinci büyük veba salgını, 1345’te Moğol orduları vebalı ölüleri mancınıklarla şehre fırlatınca, Avrupalı ticaret gemilerinin uğrak yeri olan Kefe’ye sıçradı. Açılan yaralar hızla siyaha dönüştüğü için halk 'Kara Ölüm' dediği veba, üç yıl içinde İspanya’dan Rusya’ya, Romanya’dan Grönland’a kadar tüm Avrupa’yı sardı, 1351 yılında aniden sönümlendiğinde 75 milyon olan Avrupa nüfusu 50 milyona inmişti.''

► Dinle correctiv.org 2025

1885 Berlin Konferansı ve Afrika’nın Sömürgeleştirilmesi

Tarihçi Ayşe Hür bu haftaki programında, '19 Ocak 2020'de Libya iç savaşını görüşmek için toplanacak olan Berlin Konferansı, 135 yıl önceki bir başka Berlin konferansının tekrarı mı? 15 Kasım 1884-26 Şubat 1885 Berlin Konferansı'nda Afrika'nın talanı nasıl planlandı?' sorularını ele alıyor: Afrika’nın sömürgeleştirilmesinde, İskoç kaşif, doktor ve misyoner David Livingstone’un 1841’de Cape Town’da başlayan ve 1873 yılında Zambia’da sona eren "keşif gezileri"nin rolü büyüktü. Livingstone’nun Afrika’dan gönderdiği haberler kesilince New York Herald muhabiri Henry Morton Stanley onu aramak için 1871’de Afrika’ya gitti ve Livingstone öldükten onun misyonunu devam ettirdi. Güya ülkesi için yeni sömürgeler arayan Belçika Kralı II. Leopold, Stanley’in yazılarından sonra gözünü Kongo havzasına dikti. 1879-1894 arasında bugünkü Zaire'yi şahsi mülkü haline getirdi. Portekizli sömürgeciler Angola ve Mozambik’i en vahşi yöntemlerle sömürüyor, köle ticaretinden aslan payını alıyorlardı. İngilizler güya köle ticaretine karşıydılar ama Portekiz’in Kongo’yu sömürgeleştirme çabalarına perde arkasından destek veriyorlardı. Fransa ise donanma subayı Pierre de Brazza aracılığıyla Orta Afrika’yı ilhaka girişmiş ve 1881'de Brazzaville diye anılacak şehri kurmuş ve buraya Fransız bayrağını dikmişti. Britanya, 4 Haziran 1878 Antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu’ndan Kıbrıs'ı kiralayınca, Fransa’nın tepkilerini önlemek için 1881’de Tunus’un Fransızlar tarafından işgaline göz yumdu. Tunus’un 1881’de Fransızlar tarafından işgaline kızan Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Üçlü İttifak'ı kurunca o tarihe kadar sömürgeciliğe karşı olduğunu iddia eden Almanya Afrika işlerine müdahil oldu. 1882’de “Bizim denizlere açılacak donanmamız yok, bizim sömürgeler için Fransızlarla savaşacak halimiz yok” diyen Bismarck 1883’te Alman tüccarlarının baskısıyla önce Gine Körfezi’nde “incelemeler” yaptı, ardından Kamerun, Togo, Zengibar Sultanlığı’nı işgal etti. 1877'de Transvaal'i, 1882'de Mısır'ı işgal ederek Afrika'yı güney ve kuzeyden paranteze alan Britanya’nın bundan sonraki hedefi arada kalan toprakları sömürgeleştirmekti. Britanya’nın Kongo havzasının paylaşımı için Portekizlilerle yaptığı gizli anlaşmalar Belçika, Fransa ve Almanya’yı kızdırınca 15 Kasım 1884’te “Sömürgeler Üzerine” Berlin Konferansı toplandı. Başlangıçta Berlin Konferansı’na Osmanlı İmparatorluğu davet edilmemişti. Britanya’nın araya girmesiyle kriz aşıldı ve Berlin Sefiri Mehmed Said Paşa ve Sefaret Müsteşarı Ohannes Efendi konferansa katıldı. Ama Osmanlı tarafının talana katılma talebi karşılık görmedi. Belçika Kralı II. Leopold 1885-1908 yılları arasında 23 yıl boyunca şahsi mülkü haline getirdiği Kongo’da 30 milyonluk nüfus işkenceler, köle alım-satımı, bulaşıcı hastalıklar ve katliamlarla 8-9 milyona düşürürken kauçuk plantasyonlarından gelen milyonlarca frangı cebine indirdi. 1887’de Etiyopyada İtalyanlara karşı Dogali Savaşı’nı, 1888’de Tanganika’da Almanlar ve İngilizlere karşı 226 Afrika kabilesinin direnişini, 1892’de Orta Afrika’da Fransız İngiliz, Alman ve Belçikalılara karşı Swahili Savaşı’nı, 1893’te Gine ve Gabon’da Fransız ve İngilizlere karşı Ekemenku Ayaklanması’nı Avrupa basını hiç yazmadı. 1904-1907 arasında Hererolar ve Namaların Alman Generali von Trotha’nın birlikleri tarafından soykırıma uğratılması 1990 yılında Namibya’nın resmen kurulmasına kadar Batı kamuoyunda bilinmiyordu. Almanya 20. Yüzyılın bu ilk soykırımı için yarım ağızla özür dilemekle yetindi. Fransa’nın Kongo ve Gabon’da yok ettiği yerli nüfus ise en iyimser kaynaklara göre 200 bin, bazılarına göre ise 800 bin civarında. Sadece Kongo-Okyanus Demiryolu inşaatında 20 bin yerli işçi ölmüştü. 1911 Trablusgarp Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu’ndan İtalya’nın egemenliğine geçen Libya'daki Sunusi rejiminin İtalya'ya direnişinin bedeli ise toplama kamplarında 100 bin sivilin ölmesi oldu.

► Dinle correctiv.org 2025

Batı'da Soytarı'nın, Doğu'da Dalkavuk'un Kısa Tarihi

Tarihçi Ayşe Hür bu hafta, ''Batı'da Soytarı'nın Doğu'da Dalkavuk'un Kısa Tarihi''ni anlatıyor: Muktedirin, kralın, sultanın, padişahın "dev aynası" ; Türkçedeki Türkçe “soytarı”, Arapça, sahte penis takarak gülünç veya müstehcen oyunlar oynayan kişiler için kullanılan sa’tir’den geliyor. Bunun kaynağı ise Yunan mitolojisinde sahte penis ve keçi ayaklarla tasvir edilen mitolojik yaratık Satyros. Roma İmparatorluğu’nda savaştan dönen muzaffer bir komutanı halk coşkuyla karşılarken hemen yanında bulunan bir kişi şöyle dermiş komutana: "Unutmayın efendim, siz tanrı değilsiniz!" Gaddarlığıyla tanınan İngiliz Kralı VIII. Henry’nin soytarısı Will Somers, “Harry” diye hitap ettiği Henry’nin önünde asla eğilmez, konuşmaya başlamadan önce “Yüce majesteleri! gibi hitapları asla kullanmaz ve sözünü asla esirgemezdi.

► Dinle correctiv.org 2025

1872'den 1979'a "Siyah Altın"ın Laneti ve İran'ın Üç Devrimi

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında, 1872'den 1979'a "Siyah Altın"ın laneti ve İran'ın üç devrimi konularını ele alıyor. Ayşe Hür: ''Takvimler 1872’yi gösterirken Baron Julius von Reuters, İran’ın ekonomik kaynaklarının işletilmesi yolunda o kadar geniş haklar kazanmıştı ki yıllar sonra Lord Curzon bile bunu bir çeşit soygun olarak niteleyecekti. Halkı İran’ın İngilizlere “haraç-mezat” satılmasına karşı ayaklanmaya çağıranların başında 1869’da İran’dan sürgün edilince İstanbul’a gelerek II. Abdülhamit’in himayesine giren Cemaleddin Afgani vardı. 1906 yılında Muzaffereddin Şah, feodal dönemden kalma yetkilerinin bir bölümünü halka bırakmaya, kurumlara devretmeye razı oldu. Bu, Batı’da yaygın adıyla İran Anayasa Devrimi, İranlıların deyişiyle İnkılab-ı Meşrutiyet’ti. Britanya Donanma Bakanı Winston Churchill, Birinci Dünya Savaşı’nın çıkacağı beklentisinden de hareketle gemilerin makinelerini kömürden petrole çevirmek istiyordu; bu da gerekli kaynaklara da erişimi gerektiriyordu. Petrol sektörünü millileştirme hamleleri karşısında başbakanını ‘mat’ eden ve yabancı petrol şirketlerini ülkeye davet ede İran Şahı’nın özgüveni yerine gelmişti. Yeni vizyonunun adı 1963’te konuldu: ‘İnkilab-ı Sefid’ yani ‘Beyaz Devrim!’ 1963 yılının Haziran ayında öğrenci, kamu görevlisi, aydın, çarşı esnafı ve din adamlarından oluşan halkçı koalisyon, “İslam Devrimi”nin ilk kostümlü provasını yaptılar. Ama hareket kanlı şekilde bastırıldı ve İmam Humeyni, ülkeden sürüldü.''

► Dinle correctiv.org 2025

Lozan ve Montrö'de Boğazlar Meselesi

Tarihçi Ayşe Hür, Tarih boyunca Boğazlar, Marmara ve Karadeniz'de egemenlik savaşları; II. Bölüm: Lozan ve Montrö'de Boğazlar Meselesi: Eski Yunanlılar Marmara’yı Karadeniz’e bağlayan boğaza, Bosphoros (Öküz Geçidi) diyorlardı. Bu ad Yunan mitolojisinde baştanrı Zeus'un, İo adında bir kıza âşık olması olayıyla ilgiliydi. Orhan Gazi Dimetoka’da Sırp ve Bulgarlara karşı çarpışan Bizans İmparatoru’nun yardımına koşunca, 1353’te mükafat olarak Gelibolu’daki Çimpe Kalesi Osmanlılar’a üs olarak verildi. II. Mehmed 1452’de, Anadolu Hisarı’nın karşısına bugün Rumeli Hisarı’nı yaptırdı. Hisar Kumandanı Firuz Ağa boğazdan geçen gemilerden mürur akçesi almaya başladı. Vermeyi reddeden bir Ceneviz gemisi toplarla batırıldı. Karadeniz’i “Osmanlı gölü” yapma süreci, 1461’de Karadeniz’in güney kıyısındaki Trabzon’un ve 1484’te Karadeniz’in kuzey kıyılarındaki Kili ve Akkerman kalelerinin ele geçirilmesiyle tamamlandı. 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması ile Osmanlı Devleti, Kırım’ı Rusya’ya terk etmekle kalmadı, Rusya’ya Karadeniz’de harp gemisi bulundurmak, kendi gemileri ile ticaret yapmak ve ticaret gemilerini Boğazlardan geçirme hakını tanımak kaldı. 6 Mart 1807’de Dimitri Senyavin’in Rus donanması İstanbul’a geldi, iki ay süreyle İstanbul Boğazı’nı kapattı. Osmanlı tarafı 8 savaş gemisi, 6 fırkateyn ve 55 küçük gemi ile Rus donanmasına saldırdı, iki filo 10 Mayıs’ta birkaç saat çarpıştılar. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın isyanında, Osmanlı Devleti’nin yardım çağrısına sadece Ruslar cevap vermişti. Dokuz gemilik Rus filosu, 8 Şubat 1833’te Boğaz'a girerek, Büyükdere önlerinde demir attı. 12 bin Rus askeri karaya çıktı. Ruslar 1833’teki İstanbul seferinin hatırası olarak Beykoz’da Selvi Burnu’na halkın Moskof Taşı dediği anıt kayayı diktiler. Kaya 1914’te Vaniköy Rehber-i İttihadi Osmani Mektebi öğrencileri ve öğretmenleri tarafından parçalanarak denize atıldı. 1839’te Osmanlı orduları ile Kavalalı’nın orduları Nizip’te tekrar karşılaşınca, Osmanlı Devleti ile Rusya, Avusturya, Fransa, Britanya ve Prusya arasında 1841’de Londra Sözleşmesi’ni imzalandı. 1923’e kadarki statüyü bu sözleşme belirledi. 10 Ağustos 1920’de imzalanan ama ilgili devletlerin hiçbirinin meclisinde onaylanmadığı için uygulanmayan Sevr Anlaşmasının 37. ve 61 maddeleri Boğazlar sorununa ayrılmıştı.

► Dinle correctiv.org 2025

Karadeniz'de Osmanlı-Rus Bilek Güreşi

Tarihçi Ayşe Hür, Tarih boyunca Boğazlar, Marmara ve Karadeniz'de egemenlik savaşları; I. Bölüm: Karadeniz'de Osmanlı-Rus Bilek Güreşi: Eski Yunanlılar Marmara’yı Karadeniz’e bağlayan boğaza, Bosphoros (Öküz Geçidi) diyorlardı. Bu ad Yunan mitolojisinde baştanrı Zeus'un, İo adında bir kıza âşık olması olayıyla ilgiliydi. Orhan Gazi Dimetoka’da Sırp ve Bulgarlara karşı çarpışan Bizans İmparatoru’nun yardımına koşunca, 1353’te mükafat olarak Gelibolu’daki Çimpe Kalesi Osmanlılar’a üs olarak verildi. II. Mehmed 1452’de, Anadolu Hisarı’nın karşısına bugün Rumeli Hisarı’nı yaptırdı. Hisar Kumandanı Firuz Ağa boğazdan geçen gemilerden mürur akçesi almaya başladı. Vermeyi reddeden bir Ceneviz gemisi toplarla batırıldı. Karadeniz’i “Osmanlı gölü” yapma süreci, 1461’de Karadeniz’in güney kıyısındaki Trabzon’un ve 1484’te Karadeniz’in kuzey kıyılarındaki Kili ve Akkerman kalelerinin ele geçirilmesiyle tamamlandı. 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması ile Osmanlı Devleti, Kırım’ı Rusya’ya terk etmekle kalmadı, Rusya’ya Karadeniz’de harp gemisi bulundurmak, kendi gemileri ile ticaret yapmak ve ticaret gemilerini Boğazlardan geçirme hakını tanımak kaldı. 6 Mart 1807’de Dimitri Senyavin’in Rus donanması İstanbul’a geldi, iki ay süreyle İstanbul Boğazı’nı kapattı. Osmanlı tarafı 8 savaş gemisi, 6 fırkateyn ve 55 küçük gemi ile Rus donanmasına saldırdı, iki filo 10 Mayıs’ta birkaç saat çarpıştılar. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın isyanında, Osmanlı Devleti’nin yardım çağrısına sadece Ruslar cevap vermişti. Dokuz gemilik Rus filosu, 8 Şubat 1833’te Boğaz'a girerek, Büyükdere önlerinde demir attı. 12 bin Rus askeri karaya çıktı. Ruslar 1833’teki İstanbul seferinin hatırası olarak Beykoz’da Selvi Burnu’na halkın Moskof Taşı dediği anıt kayayı diktiler. Kaya 1914’te Vaniköy Rehber-i İttihadi Osmani Mektebi öğrencileri ve öğretmenleri tarafından parçalanarak denize atıldı. 1839’te Osmanlı orduları ile Kavalalı’nın orduları Nizip’te tekrar karşılaşınca, Osmanlı Devleti ile Rusya, Avusturya, Fransa, Britanya ve Prusya arasında 1841’de Londra Sözleşmesi’ni imzalandı. 1923’e kadarki statüyü bu sözleşme belirledi. 10 Ağustos 1920’de imzalanan ama ilgili devletlerin hiçbirinin meclisinde onaylanmadığı için uygulanmayan Sevr Anlaşmasının 37. ve 61 maddeleri Boğazlar sorununa ayrılmıştı.

► Dinle correctiv.org 2025

Beş Asırlık Hülya: Karadeniz-Marmara İzdivacı

Ayşe Hür: Geriye döndürülemez bir çevre felaketi olmaya aday Kanal İstanbul’un Osmanlı tarihindeki esin kaynakları nelerdi? Beş Asırlık Hülya: Karadeniz-Marmara İzdivacı; Karadeniz’i Marmara’ya bağlamak için ilk girişim, Kanuni Sultan (I) Süleyman döneminde (1520-1566) yapılmış, padişah bu iş için Mimar Sinan’ı görevlendirmişti. Ancak fikir kâğıt üzerinde kaldı. Karadeniz’le Hazar Denizi’ni birbirine bağlayacak Don-Volga Kanal Projesi’ni ilk kez 1563’te Sadrazam Semiz Ali Paşa, 1568’de halefi Sokollu Mehmed Paşa önermişti. Kanuni’nin 1566 yılındaki Zigetvar Seferi’nde vefat etmesiyle proje yarım kaldı. II. Selim, Sokollu’nun projesiyle ilgilendi. Perevolok (bugünkü Stalingrad) mevkiinde kanal açmak için kollar sıvandı. Hatta bunun için 1569'da Ejderhan Seferi bile yapıldı. Ancak hem sefer Osmanlı ordusu, hem de kanal hülyası bataklığa gömüldü. III. Murad, Sokollu’nun Don-Volga ve Süveyş kanalı önerilerine sıcak bakmamıştı ama Sakarya Nehri-Sapanca Gölü-İzmit Körfezi Kanalı projesini beğenmişti. Ancak bu girişim de saray entrikaları yüzünden sonuçsuz kaldı. Sokollu Mehmed Paşa’nın önerileri arasında olan Süveyş Kanalı’nı açmak yaklaşık üç asır sonra, 1869 yılında Fransızlara nasip oldu. Fransızlar da bu işi bir hamlede yapamadılar. 1798-1802 arasında Mısır’ı işgal eden Napolyon Bonapart’ın görevlendirdiği mühendis Lepere, Kızıldeniz’in Akdeniz’den 10 metre yüksek olduğunu sanmıştı. Bu yüzden kanalın inşasının çok zor olduğuna karar verilmişti. Kahire’deki Fransız Konsolosu M. Ferdinand de Leseps (ki mühendis değildi) konuyu dikkatle incelemiş ve kanalın açılmasının mümkün olduğunu anlayınca ülkesini ikna etmiş, Mısır Hıdivi Kavalalı Mehmed Said Paşa’dan 1854’te ilk resmi izni koparmıştı. Dönemin Mısır Hıdivi İsmail Paşa, Avrupa’yı dolaşarak Süveyş Kanalı’nın açılış törenine Avrupa’nın tüm soylularını ve ünlü isimlerini davet etmekle kalmadı, bir opera binası inşa etti ve İtalyan besteci Giuseppe Verdi’ye Aida operasını ısmarladı. Karadeniz’i Marmara’ya bağlamak konusundaki üçüncü girişim, IV. Mehmed döneminde yapıldı. 1654 yılında Padişahın emriyle bölgede keşif yapan mimar Hindioğlu’nun bazı zorluklardan bahsetmesi üzerine kanalın açılması üçüncü defa ertelendi. Dördüncü girişim III. Mustafa döneminde yapıldı. Ancak bu sefer mali sıkıntılar yüzünden Karadeniz’le Sapanca Nehri’nin birleştirilmesinden vazgeçilmiş, sadece Sapanca Gölü’yle İzmit Körfezi’nin birleştirilmesi hedeflenmişti. III. Mustafa’nın 1759 ve 1761 yıllarında çıkardığı iki ferman da yetmedi, hafriyat işlerine başlandığı halde, hem topraktan su çıkması, hem bölgede emlak spekülasyonu yapıldığı dedikoduları, hem de bölgedeki eşrafın projeye destek vermemesi üzerine bu girişim de sonuçsuz kaldı. 1813’te Aziz Paşa Sakarya ile Marmara’yı birleştirme işinin ekonomik açıdan sağlayacağı faydalar konusunda II. Mahmud’u ikna etti ancak Aziz Paşa’nın görev emrini almasından 20 gün sonra vefat etmesi üzerine hafriyata başlanamadı. Abdülmecit (1839-1861) ve Abdülaziz (1861-1876) dönemlerinde talihsiz kanal projesi yine raftan indi. Ancak 1845, 1857 ve 1863’teki girişimler sonuç vermedi. CB Erdoğan, belki de bu uğursuzluğu yenmek için kanalı Sakarya bölgesinden Çatalca bölgesine aldı ve sekiz padişahın başaramadığını başarmanın hırsına kapıldı. Böyle hesapsız kitapsız girişilen “çılgın projeler”in sonunun hiç de hayırlı olmadığını ona hatırlatacak kimse yok etrafında. İstanbul ve Çanakkale boğazları ile Marmara Denizi’nin bütünleşik bir suyolu olarak statüsünü belirleyen 1936 Montrö Antlaşması’nın bu projeden nasıl etkileneceği meçhul. Kısacası, halk deyişiyle “bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete."

► Dinle correctiv.org 2025

Dönemin Müslüman/Türk Tanıklarına Göre 1915’te Yaşananlar Neydi?

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında, 'Dönemin Müslüman/Türk tanıklıklarına göre 1915’te yaşananlar neydi?' sorusunu yanıtlıyor. Ayşe Hür: ''O meşum 1915 yılında, 23 Nisan’ı 24 Nisan’a bağlayan gece İstanbul’da tutuklama haberini duyan Ermeniler İstanbul Mebusu Avukat Krikor Zohrab’ın evine koşmuşlardı. Zohrap Bey de Sadrazam Said Halim Paşa'nın yanına. Ancak Ayaş ve Çankırı sürgünlerini durduramamıştı. 2 Haziran 1915 gecesi Cadde-i Kebir’deki Cercle d’Orient Kulübü’nde Talât Paşa ve Halil Bey’le yemek yiyen, ardından kâğıt oynayan, Zohrab Efendi kulüpten ayrılırken Talât Paşa da kalkmış ve nedense Zohrab’ı yanağından öpmüştü. Edebiyatçı ve siyasetçi Halide Edip (Adıvar) Hanım, Cemal Paşa’nın davetiyle Lübnan’a giderken, trende bilmeden konuşduğu Dr. Bahaeddin Şakir için Falih Rıfkı’ya “Bana bilmeyerek bir katilin elini sıktırdınız” demişti. Halide Edip, bin kadar Ermeni yetimin kaldığı Ayn Tura Yetimhanesi’nin içler acısı halini anlattıktan sonra şöyle yazmıştı Cavid Bey’e: “Yeni kabine bu emsalsiz zulüm ve cinayetin hiç olmazsa sonuçlarını hafifletemez mi? Şimdi bugün yaşayanlara insan hakkı veremez mi?”.

► Dinle correctiv.org 2025

Nisa Taifesi, Kadınlar Halk Fırkası ve 5 Aralık 1934 Kanunu

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında, 85. yıldönümünde kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesinin öteki yüzüne bakıyor. Ayşe Hür: Kadın hareketi, Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki İttihatçı politikalar yüzünden Gayrimüslim unsurlarını kaybetmiş, 1923’ten itibaren de ulus-devlet mantığına uygun biçimde ‘Türkleşmişti’ ama idealleri değişmemişti. Kemalist erkeklerin Cumhuriyet kadınlarından bekledikleri çok şey vardı. Sadece bu kadınların siyasetle ilgilenmeleri istenmiyordu, o kadar! 1923’te kadınlara oy hakkını savunan Bolu Mebusu Tunalı Hilmi Bey, "nisaiyyundan" (kadın takımından) veya “feminist” sözleriyle alaya alınmış, konuşması “şeriata hürmet ediniz!” bağırışları arasında susturulmuştu. Nezihe Muhiddin öncülüğündeki kadınlar Haziran 1923’te Kadınlar Halk Fırkası’nın kuruluş beyannamesini Dahiliye Vekilliği’ne sundular. Tam sekiz ay sonra, hükümet “kadınların seçme ve seçilme hakkı olmadığı” için fırkanın kuruluşuna izin vermediğini bildirdi.

► Dinle correctiv.org 2025

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e "Dini Ötekiler": Rafıziler, Şiiler, Kızılbaşlar, Aleviler, Rêya Heqîyêciler

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e 'dini ötekiler'in öteki yüzüne bakıyor. Ayşe Hür: ''Kızılbaş terimi ilk kez Safevi Devleti’nin kurucusu Şah İsmail’in Divan’ında “Yüreği dağ, bağrı kızıl yakut gibi kan olmadan Kızılbaş olmak kimsenin haddi değildir” ifadelerinde görülür. Kızılbaş terimi Şah İsmail’in babası Şah Haydar’ın, askerlerine giydirdiği dokuma yünden (çuha) yapılmış 12 dilimli kırmızı taçtan gelir. 16. yüzyıldan itibaren Kızılbaş terimi Safevi kökenli Şiilik biçiminin adı olarak, aşağılayacı biçimde “dinsiz” anlamına gelen ‘“zındık”, “rafizi”, “mülhid” terimlerin yerine kullanıldı.''

► Dinle correctiv.org 2025

Antik Dönem’den Günümüze: Cadılar ve Cadı Avcılığı

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında, cadılar ve cadı avcılığının öteki yüzüne bakıyor. Ayşe Hür: ''Yunan mitolojisinin ilk cadıları, Homeros’un ünlü eseri Odysseia’nın kahramanlardan Kirke, Kirke’nin annesi Hekate ve Hekate’nin yeğeni Medeia’dır. Roma döneminde Hıristiyanlığın ortaya çıkmasıyla birlikte cadılık meselesi efsane olmaktan çıkar, ete kemiğe bürünür. 906 ile 1140 arasında kademeli olarak derlenen yasalar kitabı Canon Episcopi’de cadılık bir çeşit gözboyamacılık veya yanılsama olarak tanımlanıyordu. Bogomiller, Valdesçiler, Dolsiniyenler, Katharlar gibi yeni mezhepler Katolik Kilisesi’nin otoritesini sarsmaya başlayınca, cadılığa karşı verilen savaş nitelik değiştirdi.''

► Dinle correctiv.org 2025

150 Yıllık Mesele: 1928 Harf İnkılabı

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında, 1928 harf inkılabının öteki yüzüne bakıyor. Ayşe Hür: ''Münif Paşa dile getirdi. 1879’da Latin ve Yunan alfabelerinden esinlenerek yeni bir Arnavut alfabesi hazırlayan Şemseddin Sami Bey, benzer bir reformun Osmanlıca için de yapılmasını önerdi. 1913’te Harbiye Nazırı Enver Paşa, kendi dairelerinde daha sonra Enver Elifbası diye anılacak olan harflerin ayrı yazılmasına yönelik değişikliği önermişti. Enver Elifbası’na, dönemin subaylarından Mustafa Kemal “Peki, güzel! İyi bir niyet; fakat yarım iş, hem de zamansız. Harp zamanı harf zamanı değildir” diye karşı çıktı. 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde İzmirli işçi delegesi Ali Nazmi 1908’de Arnavutluk’ta, 1922’de Azerbaycan’da olduğu gibi Türkiye’de Latin alfabesinin kullanılmasını teklif etti. 28 Mart 1926 tarihli Akşam gazetesinin “Latin Harflerini Kabul Etmeli mi, Etmemeli mi?” başlıklı anketine cevap verenlerin çoğu Latin harflerine karşı çıkıyordu.''

► Dinle correctiv.org 2025

Rum Ateşi’nden Fosfor Gazına Kimyasal Silahların Tarihçesi

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında, bugünlerde yeniden gündemde olan kimyasal silahları ele alıyor. Ayşe Hür: ''Tarihin en ünlü kimyasal silahı çok sonraları Haçlıların verdiği adla Rum Ateşi (bizde Grejuva) denilen gizemli silahtı. Bu silahın içeriği Bizans’ın devlet sırrıydı. Hümanist bilim insanı, sanatçı Leonardo da Vinci bile, kireç taşı, arsenik, sülfür ve bakır pasından oluşan bir toz karışımı düşmanı boğacak bir silah olarak kullanmayı önermişti. Kimyasal gazların kullanımına karşı ilk ciddi tavır alış 1899’da Hague Konferansı’nda oldu. Karara ret oyu veren tek kişi ABD temsilcisi Kaptan Alfred Thayer Mahan’dı.1907 tarihli La Haye Konvansiyonu ile zehirli gazların kullanımı yasaklandığı halde Birinci Dünya Savaşı sırasında 124 bin tondan fazla zehirli gaz kullanıldı. İngilizlerin 1915’te Çanakkale’de zehirli gaz kullanmaya niyet ettiği, ancak son anda rüzgârın yön değiştirmesiyle bunu yapamadıkları sanılır. Yaralıların tedavi edildiği İstanbul’daki Gümüşsuyu Hastanesi’nin iki cerrahı 1915’te Çanakkale’de zehirli gaz kullanıldığına dair bir bulguya rastlamadıklarını rapor etmişlerdi.''

► Dinle correctiv.org 2025

Evlat Katli ve Fatih Kanunnamesi

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında, 'Babanın oğula düşman olduğu sistemin adı parlamenter sistem mi yoksa Osmanlı saltanat sistemi midir?' sorusunu yanıtlıyor. Ayşe Hür: ''Parlamenter sistem değil ama tarihimizde gerçekten babayı oğula, kardeşe düşman eden bir siyasi sistem vardı. Hem de ölümüne bir düşmanlık… Osman Gazi amcası Dündar’ın tekfurun elini öpmesine kızmış ve onu okla öldürmüştü. Bu olay “devletin bekası için, en yakınların bile öldürülmesi caizdir” geleneğin başlangıcı idi. Orhan Gazi, 1362’de öldüğünde oğlu Murad, Kadı Çandarlı Halil’in yardımıyla tahta çıktı ve kardeşleri İbrahim ile Halil’i öldürttü. I. Bayezid, 1402’de Ankara Savaşı’nda Aksak Timur’a yenilince, oğullardan İsa, Süleyman, Musa ve Mehmet arasında taht kavgası başladı. Oğullardan üçü daha önce ölmüştü.''

► Dinle correctiv.org 2025

Garbiyatçılık: Frenkistan’ın Frankeştayn’ı

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında, Doğu (Orient, Şark) ve Batı (Occident, Garp) ayrımının öteki tarihine bakıyor. Ayşe Hür: ''Samuel Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması” “kendi kendi gerçekleştiren kötü bir kehanet” mi idi, yoksa Huntington dünyadaki doğal gidişatı, en erken gören düşünür müydü? Doğu (Orient, Şark) ve Batı (Occident, Garp) ayrımının kökeni MÖ 12. Yüzyıl’da gerçekleştiği rivayet olunan Troyalılarla Akhalar arasındaki savaşa kadar götürülür. Filistin kökenli ABD’li düşünür Edward Said’e göre şarkiyatçılık bir bilgi-iktidar ilişkisiydi ve bu ilişki ve bu ilişkiyi kuran söylem tek yönlü, tutarlı ve sürekliydi. Partha Chatterjee’ye göre garbiyatçılık “Şark” diye tanımlanan bölgenin entelektüellerinin “Garb”ı algılama tarzı olan “tersine şarkiyatçılık’ diye nitelenebilir. Mehrzad Boroujerdi, garbiyatçılığın tanım icabı İslamcı düşüncelerin harcında bulunduğunu ileri sürer. Amin Maalouf, Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri adlı eserinde Arapların, bütün Haçlı Seferleri boyunca, Batı’dan gelen yeni fikirlere direndiklerini söyler.''

► Dinle correctiv.org 2025

Etnik Grup, Ulus Devlet, Kendi Kaderini Tayin Hakkı

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında; 'etnik grup, ulus/millet ve kendi kaderini tayin hakkı nedir?' sorusunu yanıtlıyor. Ayşe Hür: ''Benedict Anderson’a göre ulusçuluk modern kalkınma tarihinin patolojisidir ve tıpkı bireylerdeki ‘nevroz’ gibi kaçınılmazdır, bunaklığa doğru ilerler ve tedavisi mümkün değildir.Günümüzün ulus-devlet sistemi, Avrupa’yı asırlarca esir alan din ve mezhep savaşlarına son veren 1648 Vestfalya Andlaşması’yla başlayan çok uzun bir sürecin ürünüdür. ‘Kendi kaderini tayin hakkı’ ilk kez 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nde tarif edildi, ilk kez 1789 Fransız Devrimi’nden sonra Fransa tarafından yaşama geçirildi.14 Aralık 1960’ta BM Genel Kurulu’nun 1514 (XV) Sayılı Sömürge ülkelerine ve halklarına bağımsızlık verilmesine ilişkin kararında bu temkinli (ya da ikiyüzlü) tavır çok belirgindi. 1989’dan itibaren Çekoslovakya, Yugoslavya ve Sovyetler Birliği etnik temelli küçük devletlere ayrılmaya başladığında, benzer çözülmelerin kendilerinde de olmasından korkan Batılı ulus-devletler yeni tedbirler aldılar.''

► Dinle correctiv.org 2025

1918 Yumruk Darbesi'nden 2019 Barış Pınar'ına Operasyon Adları

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında; işgal, etnik temizlik ve sömürgeleştirme planlarına ad vermenin öteki tarihini anlatıyor. Ayşe Hür: ''Adı olan ilk operasyon, 18 Şubat 1918’de Almanya’nın öncülüğündeki Mihver Devletleri'nin Bolşevik Devrimi ile savaştan fiilen çekilmiş olan Rusya’ya karşı başlatılan Operasyon Faustchalg (Yumruk Darbesi) idi. Almanların 1941’de Sovyetler Birliği’ne karşı başlattığı harekatın adı Barbarossa (Kızıl Sakal) idi. adını III. Haçlı Seferi Kumandanı ve Kutsal Roma Germen İmparatoru Kızıl Sakallı Frederik’ten almıştı.Yaklaşık 300 bin Hiroşimalıyı öldüren atom bombasına Little Boy (Küçük Oğlan), 80 bin Nagazakiliyi öldüren atom bombasına Fat Man (Şişman Adam) adını vermek Amerikalıların alaycı acımasızlığının nişanesiydi. 1949-1950’de Yemenli Yahudileri, yeni kurulan İsrail Devleti’ne 380 hava seferiyle gizlice kaçırma operasyonun adı Magic Carpet (Sihirli Halı) idi. Kore’deki ABD komutanlarından W.L. Roberts Türk askerlerini “mükemmel bekçi köpekleri” olarak tanımlamıştı ama neyse ki Koreliler bu kadar acımasız değildi, Türk Tugayına “Kutup Yıldızı” adını takmışlardı.''

► Dinle correctiv.org 2025

Selahaddin Eyyübi Dönemi’nden Günümüze Suriye Kürtleri

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında Selahaddin Eyyübi döneminden bugüne, Suriye Kürtlerini öteki yüzünü anlatıyor. Ayşe Hür: ''Şamlı liderlerin ABD Başkanı W. Wilson’ın 14 İlkesi’ne atıfta bulanarak Kürtleri bağımsızlık için mücadeleye çağırması çok yankı bulmadı. İngilizler 1920’de Büyük Suriye Devleti’ni kurarken, Suriye’yi beş ayrı devlete (Lübnan Devleti, Şam Devleti, Halep Devleti, Alevi Devleti, Dürzi Devleti) ayırırken Kürtler için bir devlet öngörmemişlerdi. 1921 Şubatı’nda Mustafa Kemal’in güçleri Orta Fırat’ın üst bölgesindeki Deyr Zor’u almak istediğinde Suriyeli Kürtler, Türklere karşı Fransızlarla işbirliği yaptılar. Fransızlar da Arap milliyetçiliğini zayıflatmak için azınlık gruplarını, dolayısıyla da Kürtleri desteklediler. 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara) Anlaşması’yla Fransızlar Kilikya (Adana havalisi) ve öteki Türk bölgelerinden çekilince Fransız mandası altındaki Suriye’de yaşayan Kürtler ile Kemalist Türkiye’deki Kürtlerin arasına bir de sınır hattı girdi.''

► Dinle correctiv.org 2025

Türkiye’nin “Küçük Amerika” Olamama Hikayesi

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında Chester İmtiyazını, Marshall yardımlarını, IMF anlaşmalarını ve Türkiye’nin “Küçük Amerika” olamama hikayesini ele alıyor. Ayşe Hür: ''AKP 2005’te IMF ile üç yıllık bir “stand-by” imzaladı ve 4 milyon 748 milyon Dolar borç aldı, ancak 2008 yılında bir daha IMF ile anlaşma imzalamama kararı aldı. Ancak borç ödemeleri 2013’e kadar sürdü. 2013 yılı rollerin tersine döndüğü, Türkiye’nin IMF’nin Kriz Kurtarma Fonu’na 5 milyar dolar katkı yaptığı yıl oldu. Ancak gün oldu devran döndü ve Türkiye IMF’lik oldu yine. 1973 Petrol Krizi, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı gibi faktörlerin de etkisiyle dış ticaret açığı giderek büyüyünce, Türkiye 1978’de III. Ecevit Hükümeti döneminde, IMF’nin kapısını çalmak zorunda kaldı.24 Ocak (1980) Kararları’nın müellifi AP’li Başbakan Süleyman Demirel, 18 Haziran 1980’de IMF ile masaya oturdu ve üç yıllık program taahhüdü karşılığında güne kadar alınan en yüksek krediyi (1 milyar 838 milyon Dolar) aldı.''

► Dinle correctiv.org 2025

Fatih’in Tağşişlerinden II. Abdülhamit’in Düyun-u Umumiyesine

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında Fatih Sultan Mehmed'in tağşişlerinden II. Abdülhamid'in Düyun-u Umumiyesi'ne öteki yüzüne bakıyor. Ayşe Hür: ''1444’ten 1481 yılına yani Fatih Sultan II. Mehmed’in ölümüne kadar paranın değeri tam altı kez düşürüldü. Ancak bunlar hazineyi güçlendirmek içindi. 1580’lerin başında 100 dirhem gümüşten 450 akçe kesilirken,1586'da 850 akçe kesilmeye başlamıştı. Bu Osmanlı tarihinin ilk büyük enflasyonu idi. 3. Sadece Osmanlı Devleti'nde değil, İslam devletlerinin hepsinde mali krizlerin önemli bir nedeni de güneş ve ay takvimleri arasındaki 11 günlük farktan doğan "sıvış yıl" krizleriydi. İlk kez yabancı seyahate çıkan Abdülaziz'in Avrupa'da gördüklerini İstanbul'da uygulamaya kalkması mali krizi derinleştirdi.''

► Dinle correctiv.org 2025

12 Eylül 1980 Darbecileri Neyin Olgunlaşmasını Bekledi?

Tarihçi Ayşe Hür bu haftaki programında 12 Eylül 1980 darbesinin öteki yüzüne bakıyor. Ayşe Hür: ''MHP’nin 15 Nisan 1978’de Ankara’da yapacağı Büyük Yürüyüş'ten bir hafta önce, Pazarcık, Adana, Adıyaman ve Malatya’daki Sünni ve Alevi kesimlerden saygın kişilere Ankara’dan bombalı paketler gönderildi. 1977’de siyasi içerikli şiddet olaylarında 231 kişi ölürken, sayı, 1978’de 832’ye, Aralık 1978'den darbenin yapıldığı güne kadar 2.812’ye çıktı. 3 Nisan 1980'de Kenan Evren, kendisine “Komutanım, müdahaleden başka çare yok... Uzatmayalım... Mecburuz... Şart” diyen Harp Akademileri Komutanı'na “Daha yapacak çok iş var... Bekleyelim... Neler olacak, görelim,” demişti. Kenan Evren, askerin yetki istediğini söylediğinde Başbakan Demirel’in cevabı “Ne isterseniz vereceğim. Yalnız, Takrir-i Sükûn, Tehcir, İstiklal Mahkemeleri ve Dersim Kanunu istemeyin” olmuştu.''

► Dinle correctiv.org 2025

Devletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6/7 Eylül 1955 Yağması

Tarihçi Ayşe Hür bu haftaki programında 6-7 Eylül 1955 olaylarının öteki yüzüne bakıyor. Ayşe Hür: ''29 Ağustos 1955'te Londra'da toplanacak konferans arifesinde hem Yunanistan'da hem Türkiye'de milliyetçi kışkırtmalara hız verildi. İstanbul'da yayımlanan Hürriyet ve Yeni Sabah ile İzmir'de yayımlanan Gece Postası gazetesi'nde her gün Fener Rum Patrikhanesi'ni karalayan haberler çıkıyordu. 6 Eylül 1955 günü saat 11’de, İstanbul Radyosu, Anadolu Ajansı’na dayanarak, Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve bombalı saldırı yapıldığı haberini vererek itinayla doldurulmuş(!) barut fıçısını patlattı. Öğleden sonra İstanbul Ekspres adlı 20-30 bin tirajlı gazete, kağıt kıtlığının olduğu o günlerde haberi 230 bin adetlik iki ayrı baskıyla kamuoyuna duyurdu.''

► Dinle correctiv.org 2025

Kurtuluş Savaşı Yedi Düvel’e Karşı mı Verildi?

Tarihçi Ayşe Hür bu haftaki programında Büyük Taarruz'un 97. yıldönümünde 'Kurtuluş Savaşı Yedi Düvel'e karşı mı verildi?' sorusunu yanıtlıyor.Askerî başarılar işgalci Batı ordularına karşı değil, onların öne sürdüğü Yunan ordularıyla; Doğu’da 1915’te zorla çıkarıldıkları topraklarını geri almaya çalışan Ermeni ordularıyla mücadelede elde edildi. 19 Mayıs 1919-9 Eylül 1922 arasındaki süreci esas karakterize eden diplomatik ve siyasi başarılardı. Askeri alandaki esas mücadele de 'dış düşman'a karşı değil 'iç düşman'a karşı verilmişti.

► Dinle correctiv.org 2025

Malazgirt Zaferi 26 Ağustos 1071'de mi Kazanıldı?

Tarihçi Ayşe Hür bu haftaki programında Malazgirt Zaferi 26 Ağustos 1071'de mi Kazanıldı? sorusunu yanıtlıyor. Olaya yakın kaynaklar ne diyor? Malazgirt Savaşı'nın Türk Tarih Tezi'ne dahi edilmesi ne zaman oldu? Malazgirt ile Dumlupınar'ı eşleştirmek ne anlama geliyor? Malazgirt Zaferi'nin Cumhuriyet tarihi boyunca kutlanışı nasıl oldu? Ermeni tarihçi Urfalı Matteos gibi Bizans ordusunun sayısını 1 milyona çıkaranlar varsa da, modern Türk kaynakları 200 bin, modern Batılı kaynakları 40 bin civarında olduğunu söylüyor.

► Dinle correctiv.org 2025

Mitolojide, Edebiyatta ve Direniş Geleneğinde Dağlar

Tarihçi Ayşe Hür bu haftaki programında mitolojide, edebiyatta ve direniş geleneğinde dağları ele alıyor.

► Dinle correctiv.org 2025

Enver Paşa'nın Türkistan Macerası ve İbretlik Sonu

Ayşe Hür bu haftaki Tarihin Öteki Yüzü programında, Enver Paşa'nın 97 yıl önce bu tarihlerde Belcivan'da trajik biçimde sona eren hayatının öteki yüzüne bakıyor; -Mondros Mütarekesi'nden sonra Enver Paşa nereye gitti? -Berlin'den Moskova'ya kaç kere uçtu, kaç kere uçağı düştü? -Enver Paşa 1-8 Eylül tarihli Bakü Kurultayı'na kimler adına katıldı? -Enver Paşa'yı 4 Ağustos 1922'de Belcivan'da kimler öldürdü?

► Dinle correctiv.org 2025

“Artin” Kemal mi “Çankırılı hemşerimiz” mi?

Ayşe Hür, bu haftaki programında Ali Kemal'in "Artin Kemal"likten "Çankırılı hemşerimiz"e uzun yolculuğunun öteki yüzüne bakıyor. -Ali Kemal İttihatcılara neden düsmandı? -Ali Kemal Mustafa Kemal hakkında ne demişti? -Ali Kemal'e neden Artin Kemal dediler? -Sakallı Nurettin'in Ali Kemal'e biçtiği korkunç ceza ne oldu? -Ali Kemal hain miydi?

► Dinle correctiv.org 2025

Ay’ın Büyüsünü Yitirdiğimiz Gün

Ayşe Hür, bu haftaki programında soğuk savaş yıllarında SSCB ile ABD arasındaki uzay yarışının öteki yüzüne bakıyor. Ayşe Hür, eski kültürlerde Ay neyi temsil ediyordu? İlk insanlı roketi Lagari Hasan Çelebi mi fırlattı? Uzaya çıkan ilk insan Yuri Gagarin 'burada bir Tanr göremiyorum' dedi mi? gibi soruları yanıtlıyor.

► Dinle correctiv.org 2025

Rusya-Çin ve Cedidçiler-Kadimciler Kıskacında Doğu Türkistan

Ayşe Hür, bu haftaki programında Çin-Rus ve Cedidçiler-Kadimciler kıskacında Doğu Türkistan meselesinin öteki yüzüne bakıyor.

► Dinle correctiv.org 2025

Osmanlı’da Erkek Eşcinselliği

Ayşe Hür bu haftaki programında, ''Bugün LGBT-Q düsmanı Milliyetçi-Mukaddesatçı kesimlerin ataları eşcinselliğe nasıl bakıyordu?" sorusunu yanıtlıyor.

► Dinle correctiv.org 2025

La Furtuna/1934 Trakya Olayları

Ayşe Hür bu haftaki programında, 21 Haziran-4 Temmuz 1934'te Trakya Yahudilerine yönelik sindirme kaçırtma harekatının öteki yüzüne bakıyor.

► Dinle correctiv.org 2025

1934 Soyadı Kanunu'nun Kabulü

Ayşe Hür, bu haftaki programında, 1934 Soyadı Kanunu'nun kabulünü ve Atatürk Soyadının verilişini anlatıyor.

► Dinle correctiv.org 2025

Semerkand’da Ölümle Randevu ve Kamuoyu Araştırmaları

Ayşe Hür bu haftaki programında, '23 Haziran'da Semerkand'ta Ölüm'le randevumuz mu var?' sorusuna yanıt verirken, sizleri kamuoyunun, kamuoyu araştırmalarının ve televizyon tartışmalarının tarihinde bir gezintiye çıkarıyor.

► Dinle correctiv.org 2025

Devletin Adı Türkiye Değil, Anadolu Cumhuriyeti Olsaydı?

Ayşe Hür bu haftaki programında, 'Devletin adı Türkiye değil, Anadolu Cumhuriyeti olsaydı?' sorusunu yanıtlıyor.

► Dinle correctiv.org 2025

Kayıp Kıta Mu'dan Ergenekon Destanı'na: Türk Kimdir?

Ayşe Hür, bu haftaki Tarihin Öteki Yüzü programında, 'Türk Kimdir?' sorusuna cevap veriyor.

► Dinle correctiv.org 2025

19 Mayıs 1919 ve Pontus Meselesi

Ayşe Hür bu haftaki programında, 100. yıldönümünde 19 Mayıs 1919 ve Pontus Meselesi'nin öteki tarihini anlatıyor.

► Dinle correctiv.org 2025

Konstantinopolis’ten İstanbul’a Ünlü Şehreminleri

Ayşe Hür, bu haftaki programında Bizans'tan günümüze İstanbul'un ünlü Belediye Başkanlarını anlatıyor.

► Dinle correctiv.org 2025

2000 Yıllık Soru: Dersim mi, Tunceli mi?

Ayşe Hür bu haftaki programında 2000 yıllık bir soruyu ele alıyor: Daranis mi, Desim mi, Dersim mi, Tunceli mi?

► Dinle correctiv.org 2025

Türkiye-Metro Goldwyn Mayer Savaşı

Ayşe Hür bu hafta, Franz Werfel'in Musa Dağ'da 40 Gün romanını ve Türkiye-Metro Goldwyn Mayer Savaşı'nı anlatıyor.

► Dinle correctiv.org 2025

Milli Mücadele ve Cumhuriyet Döneminde Anti-Komünizm

Ayşe Hür, bu haftaki programında, Milli Mücadele ve Cumhuriyet dönemindeki anti-komünizmi anlatıyor.

► Dinle correctiv.org 2025

Marx ve Lenin Fikriyatının Osmanlı'daki Serencamı

Ayşe Hür, bu haftaki programında, Marx ve Lenin fikriyatının Osmanlı'daki serancamını anlatıyor.

► Dinle correctiv.org 2025

Türkiye-ABD İlişkilerinde Askeri İşbirlikleri ve Çatışmalar

Ayşe Hür, bu haftaki programında, Türkiye-ABD askeri ilişkilerinde Cape Cod'un dostluk uçuşundan itibaren, bugünkü gündemi etkileyen F35 krizine nasıl gelindiğini anlatıyor.

► Dinle correctiv.org 2025

Milliyetçi-Mukaddesatçıların Hülyası: Ayasofya’yı Cami Yapmak

Ayşe Hür, bu haftaki programında, Milliyetçi-Mukaddesatçıların 85 yıllık 'misak-ı dini' davası: Ayasofya'yı cami yapmak!" konusunu anlatıyor.

► Dinle correctiv.org 2025

Talat Paşa Suikastı

Ayşe Hür, bu haftaki programında, Talat Paşa Cinayetini anlatıyor. Ayşe Hür, 15 Mart 1921'de Berlin'de öldürülen İttihat ve Terakki’nin kurucularından ve önde gelen liderlerinden olan Osmanlı devlet adamı Talat Paşa'nın öldürülmesini tarihsel olaylar ışığında değerlendiriyor.

► Dinle correctiv.org 2025

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Ayşe Hür bu hafta, Tarihin Öteki Yüzü programında, 8 Mart Dünya Kadınlar gününün tarihçesini anlatıyor.

► Dinle correctiv.org 2025
facebook-squaretwitteryoutube-play