Geçen hafta, New York Times’dan bir meslektaşımdan bir mail aldım: “Güçlü liderlerin, kendilerine karşı olan kişi ve kurumlara uyguladığı baskıyı deneyimlemiş insanlarla temasa geçmek istiyorum” diye başlıyordu. Çünkü yeni Başkan Trump, “iç düşman”larının peşine düşeceğini açıklamıştı. Şimdi Amerikalı meslektaşım, dünyanın dört bir yanında bu baskıya muhatap olmuş insanlara ulaşarak, sürecin nasıl başladığını anlatmalarını istiyordu. “Amerikalılar nelere dikkat etmeli”ydi? “Hangi kurumlar ve gruplar en savunmasız durumda”ydı? “Bu liderler ilk olarak neyin peşinden gider”di? “İç düşman” ilan edildiğimizde “Keşke o zaman bilseydim” dediğim bir şey var mıydı?
Birden onyıllardır yaptığımız paneller geldi aklıma… Batılı meslektaşlarımız bizi davet ederdi. Panelist koltuğunda İran’dan, Afganistan’dan, Türkiye’den gazeteciler olurdu. Paneli yöneten Batılı meslektaşımız, yaşadığımız deneyimi sorar, anlattıklarımızı hayretle dinlerdi. Bu kez soru aynı olsa da sorulma amacı farklıydı: Meslektaşım, onları neyin beklediğini öğrenmeye çalışıyordu. Küçük ülkelerde başlayan (belki de denenen) bir otokratik model, şimdi dünyanın en güçlü demokrasisi sayılan ABD’yi vurmuştu. İnsan hakkı, basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı tanımayan bir lider, “iç düşman”la savaş vaat ederek Beyaz Saray’a taşınmaya hazırlanıyordu.
New York Times’a, zaten zayıf olan basın özgürlüğümüzü nasıl ağır ağır hepten kaybettiğimizi anlattım. “Sakıncalı” görünen haberler için nasıl telefonlar gelmeye başladığını; sonra gazete sahiplerinin nasıl uyarıldığını, dinlemeyenlerin gazetelerini satmaya zorlandığını, gazetelerin el değiştirmesinden sonra uyarıya da gerek kalmadığını, gazetecilerin nasıl işsiz kaldığını, direnenlerin hapsedildiğini anlattım. Depremi yaşamış biri olarak, deprem hattında bir bölgede, “o gün”ü bekleyenlere ilk yardım kursu veriyormuşum gibi hissettim.
Durumumuz bu ne yazık ki… Şimdi bizim yerelde yaşadığımız deneyim, küresel düzeyde yaşanıyor. Ve dünya demokrasileri, ABD’den İtalya’ya, Fransa’dan Almanya’ya büyük sınava hazırlanıyor. Saldırı küresel; o yüzden bizim direncimiz de küresel olmak zorunda…
|