İsrail-Filistin savaşı, geldiğim ülke ile yaşadığım ülke arasındaki uçurumu derinleştirdi. Kutuplaşma o kadar yoğun ki, siyah ile beyaz arasındaki bütün renk tonları silikleşmişe benziyor. Türkiye kamuoyu, Hamas’ın sivillere yönelik vahşi saldırısını görmezden gelerek İsrail’in Gazze bombardımanını protesto ediyor. Almanya’da ise durum tersi: Hamas terörizmi şiddetle kınanırken İsrail hükümetinin sivil yerleşimlere yönelik karşı saldırısı, genelde eleştiri konusu olmuyor.
Tabii iki tavrın da tarihsel, dini, siyasi, diplomatik nedenleri var. Ama benim gibi hem bölgedeki gerilimi, hem Türkiye ve Almanya’daki kamuoyu tepkilerini yakından takip edenler için tartışma imkânının hepten daraldığı bir noktadayız. Türkiye’de tırmanan anti-semitizm, Hamas terörünü meşru görme eğiliminde… Buna karşı çıkan herkesin “İsrail ajanı” olarak damgalandığı bir iklim var. Almanya’da ise her an hissedilen ağır tarihsel sorumluluk, her Netanyahu eleştirisinin “Yahudi karşıtlığı” olarak algılanabileceği bir iklim yaratıyor.
Benim gibi, Almanya’ya gelenlerin çoğu, Erdoğan hükümetinin siyasal İslam’a yatırım yaparken Müslüman Kardeşler gibi, Hamas gibi örgütlere, IŞİD katillerine kol kanat germesine karşı çıktığı için sürgün durumundayız. Hamas vahşetinin, Gazze halkına da zarar verdiğini biliyor, Filistin’in Hamas’tan ibaret görülmesinin, örgütün işine yaradığını, Filistin halkını da radikalleştirdiğini görüyoruz. Aynı şekilde İsrail’in de Likud’dan ibaret olmadığını, sivilleri hedef alan Gazze bombardımana İsrail içinden de yoğun tepki olduğunu biliyoruz. Ancak her Netanyahu eleştirisinin “anti-Semitizm” sayılması, sağduyulu sesleri bastırıyor. Oysa Netanyahu’ya yönelik en ağır eleştirileri, İsrail basınında okuyoruz.
Barıştan yana, laik, demokratik siyasal damarın tıkanması, barış isteyen seslerin susturulması, bölgede radikallerin güçlenmesine yol açıyor. 360 kilometrekarelik bir alanda, Doğu ve Batı dünyası tamamen birbirinden kopuyor. “Masum sivilleri hedef alan saldırılar, kimden gelirse gelsin ve ne gerekçeyle olursa olsun, asla kabul edilemez” noktasında uzlaşmak bu kadar zor olmamalı…
|