Türkiye siyaseti bir yasaklar mezarlığıdır. Ama o mezarlığa itilen herkes, yeniden dirilmiş, o idam fermanlarını zafere çevirmiştir:
Demirel siyasi yasaklıydı; Cumhurbaşkanı oldu.
Ecevit siyasi yasaklıydı; Başbakan oldu.
Erbakan siyasi yasaklıydı; Başbakan oldu.
Erdoğan siyasi yasaklıydı; Cumhurbaşkanı oldu.
Sıra Canan Kaftancıoğlu’nda…
Erdoğan, Kaftancıoğlu il başkanı seçilir seçilmez, ondaki potansiyeli görmüş, parlamasından ürkmüş ve seçilmesinden hemen iki gün sonra 4-5 yıl önceki tweetlerinden soruşturma açtırmıştı.
İstanbul’u kaybettikten hemen sonra iddianameyi hazırlattı. Ve Demokles’in kılıcı gibi sallandırdı. Şimdi de seçim yaklaşırken yasak ve hapsettirme düğmesine bastı.
Çünkü 12 Eylül’den sonra siyasi kariyerine İstanbul ilçe ve il başkanlığıyla başlayan Erdoğan, o başarının gittiği yeri kendi tarihinden biliyor; Kaftancıoğlu’nun önünü kesmeye çalışıyor. Bu engelin bir işe yaramayacağını, yıldızı yükselen bir siyasetçinin önünü kesmeyip tersine, onu daha popüler hale getireceğini yine kendi tarihinden biliyor olması gerekir oysa…
Erdoğan, rakibi partileri kapatarak, rakibi siyasetçileri yasaklayarak, rakibi liderleri hapse atarak, kaybedeceği belli bir seçimi kazanmaya çalışıyor. Seçimde kalecisiz bir takıma karşı tek kale oynayarak Saray’da oturabileceğini sanıyor. Yanılıyor, fena halde yanılıyor.
Bundan sonra olacakları, bundan önce olanlar söylüyor bize:
Bütün bu yasaklar, Erdoğan’la birlikte tarihin çöplüğüne gidecek.
Bugünün yasaklıları siyasetin zirvesine yerleşecek.
Siyasi direktifle o yasakları koyan yargıçlar hapse girecek.
Ve onlara “rakiplerimi temizleyin” direktifi veren Erdoğan, bir yolunu bulup kaçamazsa çok ağır bedel ödeyecek.
Peşinden de “Keşke tarihten ders alsaydı da, kendisi bunları yaşamasa, ülkeye de bu felaketi yaşatmasaydı” denilecek.
|