Erdoğan, henüz başbakan olduğu 2012’de partisinin gençlerine hitap ederken nihai hedefini "Dindar bir nesil yetiştireceğiz" diye açıklamıştı. Çıkan tartışmalar üzerine, "Kimse bizden ateist bir nesil yetiştirmemizi beklemesin" demiş ve idealindeki gençliği şöyle tanımlamıştı:
"Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlik…"
Aradan 13 yıl geçtikten sonra geçen hafta KONDA Araştırma Şirketi, “Hayat Tarzları” üzerine yaptığı araştırmanın sonuçlarını açıkladı. Buna göre kendisini “dindar” olarak tanımlayanların oranı, 2008’de (yani Erdoğan’ın konuşmasından önce) yüzde 55 iken (2019’da yüzde 51’e) günümüzde yüzde 46’ya gerilemişti. Buna karşın kendini “inançsız” olarak tanımlayanların oranı 2008’de yüzde 2’den, yüzde 8’e çıkmıştı.
Sonuç, Erdoğan’ı şok etmiş olmalı. Çünkü bu tablo, “dindar nesil yetiştirme” projesinin gençlerce reddedildiğini kanıtlıyor. Hem de yıllardır laik eğitime darbe vurulup din eğitimine ağırlık verilmesine rağmen… Toplumun her alanda yobaz bir baskıyla kuşatılmasına rağmen… Diyanet bütçesinin bilim ve teknolojiye ayrılan bütçeyi dörde katlamasına rağmen… Türkiye’de “Ben inanmıyorum” demenin muhtemel risklerine, camide görünmenin büyük avantajlarına rağmen…
İngiliz Economist Dergisi de son sayısında “Türkiye’nin Z kuşağı, ülkenin güçlü adamının beklediğinden hem daha az dindar, hem de onun iktidarına yönelik en büyük tehdit olabilir. Gençler, Erdoğan’dan bıktı“ diye yazdı.
Son aylarda özellikle üniversitelerde iktidara karşı başlayan protestolar da bu gözlemleri doğruluyor. Türkiye’de demokrasi gibi laiklik de, tarihinin en zorlu sınavından geçiyor. Evet, yara bere içinde, ama hala ayakta… Ve din baskısı arttıkça kıymeti, hayatiyeti giderek daha çok anlaşılıyor.
|